iki yıl önce
OGEDAY
Nisa ile sevgili olmamızın üzerinden yaklaşık 4 ay geçmişti. Bu 4 ay içerisindeki en büyük değişim Nisa ile bir eve taşınmamız olmuştu. Beraber salonumda, koltukta uzanıp film izlerken almıştık bu kararı. Birkaç ay sonra Survivor'a gideceği, ve 6 ay gelmeme şansı olduğu için boşuna kira ödemesinin saçma olduğuna karar vermiştik ve hemen sonraki gününde ev bakmaya başlamıştık. Aklımızdan geçen ilk fikir benim evime yerleşmemizdi aslında, ama sonrasında sığamayacağımızı fark ettik çünkü slaondaki bilgisayar eşyalarımı taşıyabileceğim bir oda da olmasını istiyordum. Çok uzun sürmeden bulduğumuz bir evi tutmuş, ve oraya taşınmıştık. Benim evimde sadece bir koltuğum olduğundan, salona Nisa'nın eşyalarını taşımıştık. Ama özel yaptırdığım geniş ve oldukça rahat koltuğumu atmak asla istememiştim, bu yüzden onu da bilgisayarım ve yayın ekipmanlarımla beraber diğer odaya taşımıştık. Aynı şekilde diğer odaya da Nisa'nın ailesi İstanbul'a gelirse diye onun evindeki yatak odasını oraya taşımıştık. Nisa yine büyük bir heyecanla neredeyse her odadaki bir duvara bir şeyler çizmiş, boyamıştı. Benim evimdeki süper kahraman koleksiyonumdan asla vazgeçmek istememiştim, ama zaten benden çok Nisa onlardan vazgeçmemi asla istememişti. Salonumuzda yine bir köşeyi benim Marvel tablolarım ve biblolarıma ayırmıştık, Nisa'nın çizdiği birkaç Iron Man resmini de oraya asmıştık.
Şimdi ise beraber mutfağımızda bir şeyler hazırlıyorduk, çünkü Nisa'nın ailesi İstanbul'a geliyordu ve tanışacaktık. Normalde böyle şeylerde heyecanlanan biri değildim, ama Nisa'nın söylediklerine göre annesi ve kardeşi beni kesin sevecekti, fakat babasının seveceğinden pek emin değildi. Öncesinde yaşadığı ilişkilerde de anladığım kadarıyla Nisa'yı pek desteklememişti. Avrupa'da yaşadığı için ve orada bir aile kurduğu için bu bana garip gelmiş olsa da, Nisa'nın söylediğine göre zaten bir Avrupalıdan çok bir Türk'tü babası.
"Aşkım, yeter gel hadi oturalım."
"Tamam güzelim, çayı demleyip geliyorum ben, sen geç otur."
Annemden aldığımız birkaç tarifle beraber kek ve poğaça yapmıştık, daha doğrusu yapmaya çalışmıştık. Bana kalsa ben diyet tariflerimden birini yapardım, ama Nisa bunun babasını daha da gıcık edeceğini söylemişti. Bence kendisi kek ve poğaça yemek istediği için uydurmuştu, ama doğru olma payı da vardı sonuçta.
Çayı da demledikten sonra Nisa'nın arkasından gidip oturdum. "Acayip gerildim Nisa."
"Niye geriliyorsun Ogi ya? Sakin ol."
"Ne demek neden geriliyorsun? Anlattın o kadar babanı, tabii gerileceğim."
Kahkaha atıp bana döndü. "Aşkım ya, valla korkulacak bir şey yok. Hem seni kim sevmez mavişim ya?" Yanaklarımı sıktığında gülüp göz devirdim.
Kapının çaldığını duyunca ikimiz de ayaklandık. Nisa önden kapıya ilerlerken ben de arkasından gittim.
"Vítejte!" (Hoşgeldiniz.) Nisa bağırıp annesinin boynuna atladığında hepimiz güldük, ama babasının bana baktığının farkındaydım. Göz göze gelmemek için elimden geleni yapıyordum.
"Vítej má krásná dívka!" (Hoşbulduk güzel kızım.) Annesi Nisa'nın saçlarından öpüp ayrıldıktan sonra içeri girip bana gülümsedi.
"Vítejte paní Jana." (Hoşgeldiniz Jana hanım.) Gülümseyip elimi uzatacağım sırada annesi birden sarılınca açıkçası ne yapacağımı şaşırdım. Kısa bir süre ne yapacağımı bilemesem de ben de geri sarıldım. Annesi ayrılıp gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
patience // ognis
Fanfictionnisa survivor'a gidiyor, ogeday istanbul'da sevgilisini bekliyor