sevincin sana ölümünü getirir⁹

320 38 63
                                    


(Bu bölüm bence çok önemli olan bölümlerden birisi, yorum yapmazsanız darılırım gücenirim. Zaten yazma hevesim yavaş yavaş terk ediyor beni 🥺)


İyi Okumalar

Günlerin bir anlamı yoksa şayet; zamanın daha eğlenceli olacağını savunurdu bir çok safkan. Sabah olur, ardını gece yoklardı ve günler böylece geçip giderdi. Bir çok canlı hayatını ansızın ve amansızca kaybederken öylece durup izlemek bazen en kolayı olurdu, bazen ise en zoru.

Ancak çoğu zaman, en eğlencelisi olurdu.

Siyah şemsiyesinin altından izlediği kalabalıkta bir kez daha gezdirdi gözlerini. Yağan yağmurun altında herkes oradan oraya koşuşturup bir an önce bu basık havadan kurtulmaya çalışırken sadece tek bir beden dikiliyordu öylece herkesin ortasında. Önünde duran siyah tabutun dibinde duruyor, ne hareket ediyor ne de tek bir kelime söyleme gereği duyuyordu. Yanına gelen, kendisine bir şeyler söyleyen insanları dinlemiyor, yanlarından geçip gidişlerini izlemiyordu. O an, belki de nefes bile almıyordu.

Safkan yavaş adımlarla ilerledi önünde duran bedene doğru. Yaklaştıkça genzini dolduran koku kaşlarını çatmasına neden oluyordu. Neydi hissettiği? Acı, hüzün veyahut, sevinç?

Tabutun önünde ki bedenin yanında ki yerini aldı sonra, öylece izledi siyah tabutu. Üzerinde ki haç detaylarını, kocaman italik şekilde yazılan 'tanrı seni korusun' yazısını, ardından ise ufak resimi ve ardında yazan isimi.

"Eleonora, iyi kadındı." dedi sonra, bir tepki bekledi ancak zamanı gelene kadar da cevabını almayacağını da biliyordu. "Sana sahip çıkıp koruyacak kadar iyi bir kadındı." ardından, yanında ki bedenin bakışlarının kendine döndüğünü hissetti, yüzüne ufak bir gülümseme yerleştirdi.

"Bir cenaze önünde sevinci hissetmek ne getirir biliyor musun küçük?" yan dönerek onunla yüz yüze geldiğinde kendisine kinle ve hafif çatık kaşlarla bakan bedeni görmek gururunu okşadı safkanın. İhtiyacı olan da buydu işte. "Bir sonra ki sen olursun, sevincin sana ölümünü getirir." tuttuğu şemsiyeyi aşağıya doğru indirip yağmur damlalarının kaşe kabanını ıslatmasını sağladı.

Karşısında ki genç çocuk ise tamamen kendisine dönüp içinde belli edemediği sevincinin daha fazla hissedilmesini sağladığında gözlerini kısıp izledi her bir hareketini. "Biliyorum efendim," kısık sesle duyduğu ufak cümle onu tatmin etmezken ardından gelen o ufak sırıtış işte tam da ihtiyacı olan şeylerden birisi dahaydı. "Ancak, ya zaten bir ölüysem?" gözlerinde beliren kırmızılık safkanın gururla gülümsemesini sağladı o an.

Biliyordu, bunu bilerek buraya gelmişti ya zaten. Qian Kun; yıllar boyunca bu anı beklemiş, sonsuz hayatının en büyük kozunu elde etmek için çok çabalamıştı. Kendisi tıpkı Jung Jaehyun gibi göz ardı edilemeyecek bir safkandı ancak sessizliği ve sakinliğinden faydalanıp kendini göz ardı eden herkes için geri döneceği günü beklemişti.

O güne, çok az bir zaman kalmıştı.

"Babanın en büyük hatası olabilirsin belki ancak bir hata olamayacak kadar kusursuzsun, çocuk." deri eldiven takılı elini karşısında ki bedene uzatıp gözlerinin içine baktı sakince, "bir melez olman en büyük gücün olabilir belki ancak senin gücün bu olmamalı." bir eline bir kendisine bakan bedene karşı esas can alıcı sözlerini sarf etmeden önce içinde bir volkan gibi kaynayan kanının nedeni gururuydu, sevinciydi. Biliyordu.

Bloody Darling° nctHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin