"Bir dakika ne? Sen ne diyorsun? Bu bir şaka mı?"
"Açıkcası ben de sana onu soracaktım Jimin-shi. Bu bir şaka mı? Neden kimliğini gizliyorsun?"
Jimin hala nereye gittiklerini bilmediği arabada ağzı açık bir şekilde sanki hiçbir problem yokmuş gibi konuşan Jungkook'u izliyordu. Ama gene yüzü nötr olsa da çam ağacı kokusu bulanıktı.
"Böyle bir şeyi nereden çıkardığını bilmiyorum ama doğru değil. "
Jungkook ağzıyla onaylamaz gibi bir ses çıkardı. Yoldan iki saniye gözünü ayırıp Jimin'in gözlerinin içine baktığında iki gözü da safkan alfalığını gösteren kırmızı renkle parlıyordu. Safkan alfanın karşısında Jimin'in gözleri de sadece safkan alfanın kırmızı bakışında bütün omegaların aldığı mavi rengi alınca, tartışmanın burada bittiğini anladı.
"Nasıl anladın?"
"Jaebum yanına geldiği ilk andan itibaren rahatsızlık feromonları salgılıyordun. Benden başka diğer alfalar algılayamadı galiba. Ama lavantanın çürük kokusu benim bütün sınıfta alabildiğim tek kokuydu."
Jimin yenilmişliğin verdiği çaresizlikle yoldan dışarı bakmaya devam etti. Şu an Jungkook'a bakacak hali kalmamıştı.
"Herkese söyleyecek misin?"
"Bunun için bir sebebim yok."
"Bu seni daha önce durdurmamıştı."
Dedi Jimin kendine engel olamayarak. Bu sırada da sonsuz yolculukları bir sona gelmiş, şehrin baya dışındaki bir kafe gibi yere gelmişlerdi. Jungkook arabayı durdurdu ve ikisi birden indiler."Bu da ne demek oluyor Jimin? Daha önce seni durdurmamıştı?"
Jungkook arabadan inip Jimin'in olduğu tarafa yürüdü. Gözleri tamamen Jimin'e odaklanmıştı ve bir tık korkunç da duruyordu. Daha 4 gün önce bir alfanın elini boynunda hissettiği yeri hatırladı o anda Jimin. Bir adım geri attı.
"Önemli değil. İçeri geçelim. "
Jungkook'un gözleri hala Jimin'inkinde bazı sorulara cevaplar arıyordu. Ama Jimin yanından hızlıca geçerek kafeye girdi. Eşyalarını da ormana bakan tarafa koydu. Manzara cidden çok güzeldi.
O içeri girdikten bir dakika sonra da Jungkook girdi. Kafası bulanık gibi duruyordu cidden ama bir şey demeden Jimin'in karşısına oturdu. Oradaki garson masalarına yaklaşıp menüleri uzattı ve gitti. Jimin her ne kadar bütün dikkatini etrafı ve manzarayı izlemeye adadıysa da Jungkook konuyu hala bırakmak istemiyordu.
"Arabada ne demek istedin Jimin? Ve 4 yıldır neden benimle konuşmuyorsun? Eskiden yakın olduğumuzu düşünecek kadar aklım var."
Jimin kafasını Jungkook tarafına çevirince onu pür dikkat izleyen iki büyük gözle karşılaştı. Tam o an eski hali aklına geldi Jungkook'un. O büyük parlak gözleriyle Jimin'n peşinde koşup hyung diyerek yaptığı resimleri gösteren, onu her basket oyununa davet eden o küçük çocuğu. Aynı zamanda yıllar içinde Jungkook popülerleştikçe Jimin'le aralarına giren uçurumu, hyung bu hafta gelemem arkadaşlarımla paten kayacağızları, oynadığı maçlarda 2 biletim kalmıştı başka arkadaşlarım istedi onları çağırdım hyung, sorun olmaz değil mi?'leri ama en kötüsü, uzaklaştıkları senenin sonunda soyunma kabinindeki Jungkook'un arkadaşları olan kızların dediklerini hatırladı.
" Jimin o gün okul çıkışı Jungkook'la birkaç ay önceden konuştukları My Hero Academia'nın filmine gidecekleri için çok heyecanlıydı. Küçüğün de aynı kendisi gibi bir weeb olduğunu bildiği için bugünü iple çekiyordu. Zaten uzun süredir Jungkook hem antrenmanlarla hem de yeni edindiği arkadaş çevresiyle çok meşgul olduğu için Jimin onu biraz da özlemişti. Telefonunu çıkarıp hemen Jungkook'u aradı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lie | Jikook
FanfictionPark Jimin birçok erkeğin olmak istediği gibi güçlü bir alfa olabilirdi, ya da insanların birçoğu gibi sıradan bir beta. Ama tabii ki hayat onu sevmediğinden ötürü toplumun sadece %0,1'ini oluşturan omega bir erkek olarak yaratılmıştı. Omega olduğu...