Foto: @lialien95 editi Twitter'dan
Park Jimin kendisini süslü olarak pek nitelendirmezdi. Hayatının son üç yılını ödev ve projelerinde harikalar yaratabilen bir moda tasarım öğrencisi olmasına rağmen dünyanın en sıkıcı kombinleriyle geçirmişti. Kışın sweatshirt ve kot, yazınsa tişört ve kot. Her ne kadar Taehyung ona çuval giyse bile yakıştığını söylediyse de, alt sınıflarından 2 kız ona bu haliyle bile açıldıysa da Jimin görünüşü konusunda bir tık özgüvensizdi bu yüzden kıyafetlerine de dikkat etmiyordu. Ama yaklaşık 15 yıldır karmaşık duygular beslediğiniz aşırı yakışıklı bir alfa sizi maçına ve ardından yemeğe davet ederse, odun değilseniz biraz süslenirdiniz.
Aslında Jimin gitmemeyi de düşündü. Bunu cidden düşündü. Yemek mesajına da henüz cevap vermemişti zaten. Görüldüde bıraktı açıkcası çünkü hala hisleri konusunda emin değilken böyle bir adım çok yabancı ve alışılmadık gelmişti açıkcası. O yüzden kendini sadece maça hazırladı. Bu bile Jimin için büyük bir adımdı ve evet kimsenin Jimin'in maçtan önce eve gidip hazırlanıp geldiğini, kendisine yakıştırdığı soft jean takımı giydiğini ve Jungkook büyük ihtimalle hatırlamasa da 9 yaşındayken ona hediye ettiği kolyeyi taktığını bilmesine gerek yoktu. Kolye konusunda bir emin olamamıştı ama sabahki mesajlardan sonra kendisine engel olamamıştı. Jungkook gerçekten onun kriptonitiydi. Her seferinde heyecanlanmayacağını, yükselmeyeceğini de söylese kendisini gene eski hislerini hatırlar buluyordu bir şekilde. Bugün de o yüzden çok tedirgindi. Jungkook ona umut veriyordu ve bu gerçekten çok tehlikeliydi. Kalbi eskisi kadar sağlam değildi ve kesinliği olmayan bir şeyin kendine hayal kurdurarak bataklığına düşmekten ve sonra içinden çıkamayıp yok olmaktan çok korkuyordu.
Jungkook'a olan yıllardır süren siniri bir kez özür dilemesiyle geçmemeliydi ama kalbi o yumuşak parlak bakışlı çocuğa çok dayanıksızdı. Üstünden yıllar geçse de dayanamıyordu. Yine aynı şeyler olacak diye korksa da denemeden vazgeçemeyecekti. İradesi yeteri kadar güçlü değildi.
Bütün bu karmaşık düşünceler ve çelişkilerle maçın olduğu stadyuma geldi. En azından eve uğradığında Taehyung'u da onunla gelmeye ikna edebilmişti de koskoca stadyumda tek başına oturmak zorunda kalmamıştı.
İçeri girer girmez kulakları sağır eden bir gürültüyle karşılaşmışlardı zaten ve Tae ile konuşurlarken bile bağırmaları gerekiyordu. Buradaki insan sayısı Jimin'in düşündüğünden de fazlaydı. Maç herhalde başka bir üniversiteyleydi ve o üniversitenin taraftarları da gelmişti. Bu ne maçıydı onu bile bilmiyordu Jimin. Yay sports!Tam oturmaktan sıkılmaya başlamışlardı ki oyuncular tek sıra halinde sahaya giriş yapmaya başladılar. SNU takım kaptanı Yoongi ve arkasından bütün oyuncular, en sonda da takımın en küçük yaşlı oyuncusu Jungkook çıktı. Yoongi'yi görünce yanındaki Tae'nin bir şeyler dediğini duymuştu ama ne dediğini anlayamamıştı. Zaten pek de umrunda değildi açıkcası, çünkü Jungkook sahada parlıyordu. O sinir bozucu ben mükemmelim gülümsemesi yüzündeydi. Staddaki herkese bakıyor gibiydi ve rastgele el salladı. El salladığı yere bakınca Jungkook'un fan clubını gördü Jimin ve gözlerini devirdi. Yok artık.
Fan clubdakilerin neredeyse tamamı omega kızlardı ve her birinde Jungkook'un forma numarası 13'ün yazılı olduğu rozetler vardı. Bazılarının elindeyse resmen "Jungkook oppa marry me" yazan pankartlar vardı. O pankartı tutan kızı Jimin daha önce işletme dersinde gördüğüne neredeyse emindi. Yahu insan sınıf arkadaşına marry me diye pankart açmamalıydı Jimin'in düşüncesine göre.
Kendi kendine homurdanırken röportaj yapan adam diğer takım oyunculara sorduğu soruları bitirmiş sıra Jungkook'a gelmişti. Okullarının neden korenin en iyi okulu olduğunu kanıtlayan büyük led ekranda birden Jungkook'un yüzü belirdi.
"Evet sayın seyirciler SNU'nun 2 yıldır en genci olmasına rağmen as oyunculuğunu üstlenen safkan alfa Jeon Jungkook'a geldik. Söyle bakalım Jungkook bu maçı kazanacak mısınız sizce? Yeosang koleji sizi yeneceklerini söylüyorlar?"
Demek rakipleri kolejmiş diye düşündü Jimin. Kolejlerin büyük spor programları olduğunu duyduğunu hatırlıyordu. Bu maç zorlu geçebilirdi.
"Bu maçı kazanacağız çünkü bu maçın sonucuna göre birine bir buluşma sözüm var ve o buluşmaya gitmeyi gerçekten çok istiyorum!"
Sahada birden bir sessizlik çöktü ve Jimin kulaklarının uğuldadığını hissetti. Jungkook şu an ondan bahsediyor olamazdı? Değil mi?
"Vay! As oyuncunun gözüne kestirdiği biri var demek? Şu an seni izlemeye geldi mi bu buluşmanın diğer katılımcısı peki?"
Jimin bütün bunların binlerce insan önünde yaşandığına inanamıyordu. Nefesini tutmuş bir şekilde cevabı bekledi.
"Umuyorum ki buradadır. Her ne kadar onun bana hastayım gelemem borcu olsa da, gelmiş olmasını diliyorum. Çünkü ondan gerçekten çok hoşlanıyorum. " dedi Jungkook kameranın içine Jimin'in daha önce ondan hiç görmediği bir duyguyla bakarken. Jungkook hem üzgün hem umutlu gibiydi. Jimin ise gördüklerine ve duyduklarına asla inanamıyordu. Sanki bu gerçek dünya değil de Jimin'in bir fantezisi veya rüyası gibiydi.
"Peki o zaman genç aşık, umarım kazanırsın! Hepinize bol şans diliyorum."
.
Maçı kaybettiler.
Şaşırılacak bir şey değildi doğrusu karşı takımdakilerin full basketbol bursuyla o okulda okudukları ve SNU takımındakilerin birçoğunun başka bölümlerde okuyan arada basket de oynayan öğrenciler olduğu düşüldüğünde. Ama Jimin kazanmalarını çok istemişti. Özellikle arka arkaya sayı alamayınca Jungkook'un ne kadar sinirlendiğini fark ettiğinde. Çünkü küçüğün ne kadar hırslı bir insan olduğunu biliyordu ve elinden gelmeyen bir şey olduğunda bile elinden getirtene kadar çabalamayı bırakmazdı. Ama tabii sinirlenip etrafa safkan alfa feromonları salgılayıp yanlışlıkla oyunu durdurunca, oyundan çıkarılıp son seti sadece kenardan kaybedişlerini izleyince psikolojik olarak hasar almış gibi görünüyordu. Herkes dağılmaya başlamıştı ve Jimin ne yapsa emin olamamıştı.
Bütün maç boyunca Jungkook'un maçtan önce dediklerini düşünmekten zaten çok odaklanabildiği söylenemezdi. Koskoca safkan alfa Jeon Jungkook, okullarının en popüler en yakışıklı çocuklarından biri olan Jeon Jungkook bütün okulun önünde resmen Jimin'den hoşlandığını söylemişti. Şaka gibi flört etmekle bu çok farklı şeylerdi ve bu sözleri söylerkenki bakışları da çok ciddi gibiydi. Ama Jimin Jungkook'un fikrinin resmen bir haftada nasıl bu kadar değiştiğini asla anlamamıştı. Bir insan bir insandan bir haftada hoşlanamazdı Jimin'e göre. Daha önceden hoşlansaydı eğer de gelip konuşurdu diye düşünüyordu Jimin. O zaman bu da neydi. Bu çocuk ne yapmaya çalışıyordu?
Düşünmekten kafa patlatacağına ağda bandı çeker gibi konuşmak için soyunma odalarının önünde bekleyip direkt Jungkook'la konuşmaya karar verdi. Taehyung'la vedalaştıktan sonra zar zor birilerine sora sora yolunu buldu ama bütün oyuncular çoktan çıkmışlardı bile. Tam boş soyunma odasından çıkacaktı ki elinde formasıyla Jungkook içeri girdi. Jimin'i fark edince olduğu yerde donakaldı ve ikisi de bir süre sadece birbirlerinin gözlerinin içine bakarak durdu. Alfanın çam kokusu muhtemelen maçta çok terlediği için çok yoğundu. Aralarındaki bu bakışma yarışmasını sonunda Jungkook bozdu.
"Sanırım konuşmamız gerek, hah?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lie | Jikook
FanficPark Jimin birçok erkeğin olmak istediği gibi güçlü bir alfa olabilirdi, ya da insanların birçoğu gibi sıradan bir beta. Ama tabii ki hayat onu sevmediğinden ötürü toplumun sadece %0,1'ini oluşturan omega bir erkek olarak yaratılmıştı. Omega olduğu...