'Güçlü görünsem de, gülümsesem de, zamanımın çoğunu yalnız geçiriyorum'
'Hiç endişem yokmuş gibi görünsem de, söylemek istediğim çok şey var'
'O ilk anda beni kendine çektin'
'Bu yüzden bütün o şeyleri iyice düşünmeden söyledim'
'Cevap sensin benim cevabım sensin'
Odamda tek başıma oturmuş kutsal kitabı okurken mırıldanıyordum. Neden iki ırk da barış içinde yaşayamazdı ki? Chanyeol'u o kadar çok seviyordum ki, kendi hayatımı ona hiç düşünmeden verirdim. Hayatım ondan ibaretti. Onun yaşaması için elimden gelen herşeyi yapabilirdim. Ondan yani kendimden vazgeçebilirdim. O, bendim. Ben ise o...
'Herşeyimi sana göstermeyi denedim'
'Sen benim her şeyimsin, bundan çok emindim'
'Daha dikkatli olmalıydım'
Her şey için güçlü olmalıydım. Eğer güçlerimi düzgünce kullanabilirsem, Belki de iki ırk da tekrar birbiriyle anlaşabilir. Ben bu kadar bağlanmış olamazdım.
Sayfaları değiştirirken tek bir parmak izi vardı. Çok değişikti. Ellerim amaçsızca o izin üzerinde gezinmeye başladı. Benim parmaklarımdan büyük olduğu kesindi. Sanki bu parmak izlerini hissetmiş gibiydim.
'Kendimi tutmalıydım, bu sayede incinmeyecektim'
'İlk kez böyle hissediyorum, sanki nefes almayı kesecekmişim gibi'
'Kafamda kalanların hepsi senin düşüncelerin'
'Senin için bekleyeceğim, bana kalbini aç'
'Cevap sensin, benim cevabım sensin'
Cidden şuan bu parmak izine sahip olan müthiş ele dokunmuş gibi hissediyordum. Gözlerimi açıp kapadım. Ellerimi geri çektim. Kalbim çok hızlı atıyordu.
Ayağa kalkıp aynanın karşısına geçtim. Karşımda gördüğüm kısa ince azıcık kaslı beden Chanyeol'undu. Ben Chanyeol'a aittim. Hemde büyük bir tutkuyla. Düşüncesi kalbimi, adı dudaklarımı yakıyordu her seferinde. Benim bitmeyen aşkımın tek karşılığıydı o. Hayat yalnızlığı her getirdiğinde yanıma, Chanyeol o yalnızlığı alıp yerine tek kişi ile nasıl fazla hissedebileceğimi öğretmişti. Evet tamamen onundum. Kenardaki kilitli kutuyu alıp sadece onun olan fotoğrafı aldım. İlk birlikte uyuduğumuz akşam çekmiştim.
Daha doğrusu onun uyuya kaldığı akşam. Benim saatlerce onu izlediğim akşam. Ona, o kadar bağlanmıştım ki, onun için bütün bedenim yanıyordu.
Onun kalbi o kadar kırılgandı ki, değerli bir porselenden yapılmıştı. Sanki hafifçe dokunsam kırılacak gibiydi. Ama benim dokunuşum onu kırmak yerine mutlu ediyordu.
Ben ondan ayrılamazdım ki, onu bırakamazdım. Sadece kendimi düşünerek ona zarar da veremezdim. Kafam çok karışıktı. Tanrım bir kere yanımda durup yardım etsen? Sevdiğim adamı kollarımın arasından hafif esen ama güçlü rüzgarlarınla almasan.
Camı açıp, terasa çıktım. İki yerleşkeyi ayıran kocaman set'in ışıkları onu bulmak için gitmemi tetikliyordu. Dışarıda sarayı koruyan askerler nöbet tutuyordu. Çok garipti. Ben buraya ait olsam da, onun yerleşkesinde yaşamak istiyordum. Onun perilerden alınmış yüzünü her gece görmek,
Öpülesi dudaklarını da her gece nefessiz kalana, ölene dek öpmek istiyordum. Belki de çok komikti bu isteklerim. Ama onun bana ait olan bedenin zarar görmesi kalbimdeki diğer kişilere nefretimi artırıyordu. Şunu kabul etmeliyim ki. Cezalandırılacak olsam da. Ben 'KUBA'dan' nefret ediyordum. Kutsal kitabın koruyucusu ve kitabın kendi seçtiği kişi olarak. Kitabı ne kadar çok seviyor, koruyorsam. O kadar da nefret ediyor ve yok etmek istiyordum.
Ama biliyordum ki. Eğer kitabımızı yok edersem ki, kitap benden güçlüydü. Halkım, Halklarımız yaşayamazdı. Denge bozulurdu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARK
Teen Fiction''Seni seviyorum Baekkie'' demişti. Yavaşça yaklaşıp alnımı öptü. 'bende seni seviyorum aptal dev ama söyleyemem artık vazgeçme zamanı *KUBA* bize izin vermiyor. Eğer senden vazgeçmezsem *KUBA* seni yok eder. Sadece ruh olarak yaşarsın ve bu bizim ı...