24; senin de hatırladığın bir şekilde

46.6K 5.5K 19K
                                    

Bir öpücükle başladı.
Nasıl bu hale geldi?
Sadece bir öpücüktü.
Sadece bir öpücük.

Kulaklığımdan gelen şarkı beni iyice gaza getiriyor, pedalı saniyeler geçtikçe daha hızlı çeviriyordum. Yağmur hala deli gibi yağıyordu ve ben bu yağmurun altında, bisiklet sürerken, müzik dinlerken sadece tek bir şey düşünüyordum.

Kim Taehyung'u.

Yaklaşık on dakika süren bisiklet maceram sonunda bitmişti çünkü şu an tam da oturduğu apartmanın önündeydim. Apartmanın önüne gelir gelmez de bisikletten zıplayarak inmiş ve bisikleti de acımadan yere fırlatmıştım. Soobin büyük ihtimalle bana çok fena sövecekti ama şu an bisiklet umurumda değildi. Demiştim ya, Taehyung dışında bir şeyi düşünemiyordum.

Dış kapının önüne geldiğimde içeriden birisinin çöpleri atmak için dışarı çıktığını gördüm. Sonra da kapı kapanmadan kendimi apartmanın içine attım. Umarım uyumamıştır diye düşündüm içimden. Eğer uyuyorsa ve kapıyı açmazsa açıkçası biraz komik olurdu. Sonra düşüncelerime bir son verdim ve bir yandaki asansöre, bir de merdivenlere baktım. Asansörün iki saat gelmesini bekleyemezdim. Anca çıkıyordu zaten ve ben şu an beklemek için fazla sabırsızdım.

Merdivenlere doğru koşturdum ve basamakları ikişer, hatta üçer üçer çıkmaya başladım. Bu yüzden başımdaki şapka aşağı doğru düşmüştü ve ben de yağmurluğum ıslandığı için basamakları da başarılı bir şekilde ıslatıyordum. Kayıp düşsem olay olurdu. Konversim de bayağı ıslanmıştı aslında ama ben şu raddede bunların hiçbirini takmıyordum. Nasıl göründüğüm bile umurumda değildi. Kendime hiç bakmadan çıkmıştım. Umarım çirkin değilimdir diye düşünmeden edemiyordum yine de.

Sonunda onun dairesinin olduğu kata gelince ve merdivenleri çıkmayı bitirdiğimde nefes nefese kalmıştım. Ama yine de mola vermeyi aklımdan geçirmedim. On yedi numaralı kapıyı ve üstündeki motive edici tabelaları görünce kendi kendime güldüm ve yavaş tempoyla kapıya doğru koşturdum. Kapıyı açtığı zaman ne diyeceğimi bile bilmiyordum ama yürüyordum işte. Şimdi de önüne gelmiştim.

Lan harbi, ne diyecektim?
Neyse, akışına bırakmak en iyisiydi.
Sanırım.

Beklemeden art arda zili çaldım ve sonra heyecanla biraz geriye gittim. Hala nefes nefeseydim. Saçım ıslanmıştı ve önüme düşen kahküllerimden bazıları yüzümü de ıslatmıştı. Şimdi karşımda bir ayna olsa eminim kendimden korkarak kaçardım. Berbat göründüğüme emindim. Neyse ki Taehyung bunu önemseyen birisi değildi.
Yani umarım...

Birkaç saniye geçti. Sonra içeriden sesler duydum. Bu birkaç saniye birkaç yıl gibi gelmişti ve kalbim şu an deli gibi hızlı atıyordu. Her an kalp krizi geçirip ölecek gibi hissediyordum.

Ve daha sonra kapı açıldı.
Ben de onu gördüm.

Yine kareli, kahverengi bol pijamasını giymişti ve onun üstünde de oldukça bol, ince, sade, beyaz renk v yaka tişörtü vardı. Saçları her zamanki gibi dağınık sayılırdı. Beni görünce şaşırmış ve kapıyı tamamen açıp gözlerini kırpıştırmaya başlamıştı. Ben de onu incelemekten dilimi yutmuş gibiydim ve konuşmak için ağzımı bile açamıyordum. Yüzüne bakarken gözüm yine istemsiz şekilde dudaklarına kaymıştı ve kendime engel olamadığım için gözüme yumruk geçiresim gelmişti.

"Jungkook, burada ne işin var?" diye sordu şaşkınca. Evet, burada ne işim vardı? Ben de bilmiyordum. Neden yolda konuşma provası yapmamıştım ki? Ne diyecektim şimdi?

17 again | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin