Nevin...

192 36 1
                                    

Nevin Güvener, annesini kardeşinin doğumunda kaybetmiş ve babasıyla çetin bir hayat mücadelesi vermişti. Kendisini bildi bileli mahallelerindeki bakkal dükkanını işleten babası, onlara hem anne hem baba olmuş ve okutup evlendirmişti. Yusuf bey ile ilk görev yerinde, Adıyaman'ın Besni ilçesindeki ilkokulda tanışmış ve yaklaşık 4 yıl süren bir arkadaşlık neticesinde izdivaç kararı almışlardı. Yusuf bey, ailesinin tek evladıydı. Anne ve babası uzun yıllar evli kalmalarına rağmen bir türlü çocukları olmamış, tam evlat sahibi olmaktan vaz geçtikleri anda annesi hamile olduğunu öğrenmişti. Geç yaşta evlat sahibi olmalarından mütevellit, Yusuf bey henüz üniversite yıllarının sonuna yeni gelmişken art arda yaşama veda etmişlerdi. Nevin hanım Yusuf beyi tanıdığında kimsesi yoktu. Nevin hanımın babası ona da baba olmuş ve her türlü ihtiyaçlarına koşmuştu. Birbirlerinin her şeyi olan iki genç öğretmen, kurdukları mutlu yuvalarında iki yılın sonunda Mihriban'a kavuşmuş ve hayatlarının daha da güzelleştiğine inanmışlardı.

Nitekim hayat bu mutluluklarını ebediyete kadar sürdürmelerine izin vermemiş, Yusuf bey genç yaşta geçirdiği kalp krizi vesilesiyle hayata veda etmişti. Hayatla ve kendiyle olan mücadelesi asıl şimdi başlamıştı Nevin hanımın. Küçük kızı ve artık iyice yaşlanmış olan babasıyla bir başına kalmış ve kendini kuru bir yaprak gibi rüzgara bırakmıştı. Babasını da kaybettikten sonra ilk önce sorumluluklarını unutmaya başlamış, sonra da hayati ayrıntıları bir bir hafızasından silmişti. Neredeyse yıllardır Mihriban'ı doğru düzgün tanıyamıyor ve ona bir yabancıymış gibi davranıyordu.

Ancak bugün ikindi vakti yattığı uykusundan kan ter içinde uyanmış ve " Kızım, kızım nerde Yusuf?" diye sayıklamaya başlamıştı. Gülsüm hanım aldığı haberi nasıl vereceğini bir türlü bilemiyordu. Hafızası sürekli gelip giden kadının sanki bu hastalığa hiç yakalanmamış gibi kızını sayıklaması ve güncel ayrıntıların garip bir şekilde farkında olması ona çıkar yol bırakmıyordu. 

" Ara Gülsüm, bir daha ara Mihriban'ı. Hiç böyle yapmazdı. Saat 6 olmadan evde olurdu benim kızım. Bak saat 8 olmuş, nerede bu çocuk?"

" Nevin hanımcım nöbetçiymiş bu gece Mihriban, belli ki olaya gitti. O yüzden açmıyor telefonu. Aradığımızı görünce geri döner merak etme sen."

" Yok Gülsüm, elimde değil. Şuramda bir ağırlık var. Nefes aldıkça batıyor. Sanki kızımın canı yanmış gibi. Anneyim ben, hissederim."

Yıllardır bu ailenin hizmetini gören Gülsüm, ilk defa Nevin hanımı bu kadar kendinde görüyordu. Ve kendine geldiği günün ne yazık ki biricik kızının can çekiştiği gün olması oldukça üzücüydü.

Devrim, henüz Kerkük'e varmadan yolda aldığı haberle gözle görülür bir şekilde sarsılmıştı. Bu sarsıntıyı fark eden Fırat Roni "Devran ne oldu? Kötü bir haber mi var?" diye sordu. Bu soru ona vazifesini hatırlatmış ve güç de olsa kendini toparlayabilmişti.

" Savcı meselesinde aksaklık olmuş. Adamlar arabaları karıştırmış ve kadın savcının aracını taramışlar. Savcı ve koruma polisi ağır yaralıymış. Şehirde kuş uçurmuyormuş istihbarat."

" Adamlar izlerini kaybettirebilmiş mi ondan haber ver. Zaten er yada geç o kadını da indirmek zorunda kalacaktık. Acele eden kendisi olmuş."

Dişlerini öyle bir sıktı ki Devrim, belki bozuk yolda ilerleyen aracın teker sesi olmasa herkes o gıcırdamayı duyacaktı. Operasyonun selameti açısından sessiz kalıp, daha kaç tane vatan evladının şehadetine şahit olacaktı kim bilir? Bakışlarını Firaz'a çevirdiğinde onun oğlu kadar rahat olmadığı açıktı. İstihbaratın işin içinde olması demek, planlarının tehlikeye girmesi demekti. Ancak Devrim'in o an hiçbirisi umurunda değildi. Savcı vurulmuştu ve ne durumda olduğunu bilmiyordu. İki gün bu şehirde kalmak zorunda olmaları elini kolunu bağlamış ve endişesini daha da katlanılmaz kılmıştı.

Kara KutuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin