l

140 17 2
                                        

bölüm sekiz:

ama bu gerçeklikti ve o kötü biriydi.

wooyoungs pov

sonunda eve döndüğümüzde san beni yatağına yatırdı ve yanıma uzanıp çok geçmeden uykuya daldı. yine arkadaşlarımı düşünüyordum. gece gökyüzü bana bir şey söylüyormuş gibi gelmişti.

sen ve ailen aynı gökyüzünün altındasınız ama seni bulamıyorlar.

stockholm sendromunu yaşıyordum. farkına varmamla gözlerim büyüdü. gitmem gerekiyordu.

san'a tamamen tiksintiyle baktım. ama derinden üzülüyordum. ondan ayrılmak istemiyordum. beni kaçırmasaydı ve iyi biri olsaydı iyi bir ilişkimiz olabilirdi. ama bu gerçeklikti ve o kötü biriydi. kaçamayacağımı bilerek sessizce ağlıyordum.

onu dikkatlice uyandırdım, lavaboda olacağımı bilmesini istedim. küçük bir mırıltıyla onay verdi ve ben ayrıldım.

açmaya çalışmamasını umarak kapıyı kilitledim. aynada kendimi gördüğümde kafam yerine geldiği için gözlerim dehşetle açıldı.

bir deri bir kemik kalmıştım. gözlerimde torbalar ve koyu halkalar vardı. kahverengi saçlarım düşündüğümden çok daha fazla uzamıştı. yanaklarım çökmüştü ve normalde olduğumdan çok daha solgundum. hastaydım ve yardıma ihtiyacım vardı.

san bunun güzel olduğunu nasıl düşünebilirdi? bir ceset gibi görünüyordum. iyileşme düşüncesiyle daha çok ağladım; keşke buradan çıkabilseydim. san'ın yanına dönmeden önce kendimi sakinleştirmek için yüzümü yıkadım.

kapıyı açtığımda karşımda dikiliyordu; bana kızgın bir şekilde bakıyordu. titrediğimi hissettim. o bana kızgın bakmayalı uzun zaman oluyordu.

"sana ağlamakla ilgili ne demiştim?" dedi ve saçımı sertçe tutup beni bodrum kapısına doğru çekiştirdi. çığlık atmak istedim ama tek bağırabildiğim üzgün olduğumdu. yalan söylemeyi düşündüm ama anlardı. cezamın daha da kötüleşmesini göze alamazdım. beni ilk geldiğimde oturduğum sandalyeye bağladı ve çakısını çıkardı.

"bunu bir daha senin üzerinde kullanmak zorunda kalacağımı hiç düşünmemiştim. sen benim uslu bebeğimdin." dedi, pijamamı çıkardı ve uyluklarımı boylu boyunca kesti. yavaş yavaş kanım akıyordu. bacağıma 'benim' yazdı ve ona ait olduğumu tekrar aklıma soktu.

bu sefer aklımın kaymasına izin vermedim. sonunda aklım başıma gelmişti ve kendimi buradan çıkarmaya kararlıydım. "neden ağlıyordun ha? bu zamana kadar kadar sorunsuzdun. neden ağlama ihtiyacı hissettin?" tekrar saçımı çekti ve göz teması kurmamızı sağladı.

"sensiz bir hayatın nasıl o-olacağını düşünüyordum. sanki bir şey olacakmış gibi hissettim. üzgünüm, merak ediyordum. seni uyurken izliyordum biliyorum kulağa ürkütücü g-geliyor. a-ama uyurken çok huzurlu görünüyordun." dedim bana inanacağını umarak ve dua ederek. "sadece hayatımı seninle geçirmek istiyorum san. sensiz olmayı düşünemiyorum. bana kimsenin öğretemeyeceği şeyleri öğrettin."

san cevabımdan memnun görünüyordu ve kibar olmaya çalışarak kestiği yerlere pansuman yapıp sardı.

"teşekkür ederim." duyabileceği kadar yüksek sesle söyledim. kıkırdadı ve alnımı öptü, yukarı çıkarken beni bodrumdaki neredeyse varlığını unuttuğum sandalyeye bağlı bıraktı.

hostage - woosan, çeviri.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin