bölüm dokuz:
kendime yaşadıklarımın gerçek olmadığını söyledim.
wooyoungs pov
boynumdaki tanıdık ağrı ve asla unutamadığım sırt ağrısıyla uyandım. san'ın beni yaşadığımız onca şeyden sonra burada tuttuğuna inanamıyordum. küçük pencereye baktığımda güneşin doğduğunu görmüştüm.
tekrar uyumamak için esnedim. etrafıma baktım ve her şeyi görebildiğimi fark ettim. vücudumdaki kesikleri gördüm ve öylesine sarılmış bandajların kanadığını gördüm.
yere baktım ve sürekli üzerimde kullandığı çakısını gördüm.
onu almak istedim. artık her şeyin bitmesini istiyordum.
kendime bakmak beni rahatsız etti. dün geceki olaylardan sonra nasıl göründüğümü hayal bile edemezdim. kendimden korkmaya başlamıştım. san gittiğinden beri kafamda bana yeterince iyi olmadığımı söyleyen bir ses vardı. yeterince iyi görünmüyordum. onları kendimden alamadım ve sessizce boğuldum.
burada kimse yok. dedim kendi kendime. kendime bu yaşadıklarımın gerçek olmadıklarını söylediğimde kafamdaki sesler daha da yükseldiği için işe yaramıyordu. bu son saatlerde çok dağınıktım.
uyandığımdan beri san'ı beklerken iki saat geçmiş olmalıydı. yukarıdan gelen ayak seslerini duyduğumda rahatlamış hissettim. artık kızgın olmadığını ve beni bırakacağını umuyordum. tek başıma lavaboya gitmeye çalışma şansımı mahvettiğimi biliyordum.
sonunda kapının açıldığını ve ayak seslerinin aşağı indiğini duydum. bana baktığında elinde tuttuğu ilk yardım çantasını fark ettim.
"dün gece sana sert davrandım, değil mi bebeğim?" diye sordu eğilip kutuyu açarken. kan lekeli bandajlarımı çıkarırken eldivenlerini taktı. bunu hak ettiğimi söylemeden başımı salladım ama o sadece itiraz edercesine başını salladı.
"söz veriyorum bir dahakine önce açıklamana izin vereceğim, özür dilerim." dedi eşyaları yere koyarken ve alnımdan öptü. bunu düşünmemeye çalıştım. sesi çok daha yumuşaktı. bana nazikçe davranıyordu.
sesler bana san'ın sadece beni sevdiğini söylüyordu. ama bacağımdaki yanmayı hissettiğimde onları görmezden gelmeye devam ettim. tısladım ve san elimi tuttu. elini sıkarken parmaklarımla üzerine daireler çizdim. pamuğu bastırdığında gözlerim doldu, neredeyse ağlayacaktım. dolu gözlerimi fark ettiğinde yüzüme baktı. gözyaşlarımın düşmemesini umuyordum.
"acıdığını biliyorum, ağlamanda sakınca yok." dedi nazikçe. gözyaşlarımın düşmesine izin verdim ve o çabucak uyluklarıma pansuman yapıp bandaj takarak bitirdi. ellerimi iplerden çözdü ve yukarı çıkmadan önce beni kucağına aldı.
beni koltuğa yatırdı ve odasına geri döndü, yastıklar, battaniyeler ve pijamalarla geri geldi. onları üzerime bıraktı ve hızla mutfağa gitti. kısa süre sonra sıcak çikolatalarla geri geldi. ona şaşkın şaşkın baktım ve o da yüzüne parlak bir gülümseme yerleştirdi.
"merak etme." dedi ve televizyonu açıp yanıma oturdu. ona bakmak için zaman ayırdım. siyah saçları biraz dağınıktı ve beyaz bir kazak ile gri eşofman giyiyordu. çok sevimli görünüyordu ama bu düşüncenin aklımdan çıkmasına hemen izin verdim.
san bana bakarak gülümsedi. "dün gece kendimi kötü hissettim.." dedi duraksaması beni daha da meraklandırdı. "benimle konuşmazsan anlarım. ama konuşmana gerçekten izin vermeliydim. neden böyle yaptığımı bilmiyorum." dedi. ağzından çıkan her kelimede gözlerimin içine bakıyordu.
aptal olsaydım bana aşık olduğunu düşünürdüm; onu önemsememi ve sevmemi istediğini düşünürdüm. gözlerinde geçmiş olayların pişmanlığını gösteren bir şey vardı.
kendimde konuşacak gücü bulamamıştım, ağzımı bile açamamıştım. sadece anlayışla başını sallamış ve koltukta geriye yaslanıp görevi televizyonda ne olduğunu izlemeye başlamıştı.
ekrana odaklanamıyordum. tek düşünebildiğim san ve söylediği sözlerdi. bunlar ondan duyduğum en içten sözlerdi ama bir daha tuzağa düşmeme izin veremezdim. ona bağlı olduğumu düşünüyordu ve onsuz yaşayamayacağımı düşünüyordu. ama bunları onsuz yapabilirdim ve bunu ona canlı da olsam ölü de olsam ona kanıtlayacaktım.
kaçış planımı yapmalıydım. duygularımı bir kenara atmam gerekiyordu. derinlerde bir yerde san'ın benimle olmasını isterdim. ben sadece bir oyuncaktım ve onun için bundan daha fazlası olmak istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hostage - woosan, çeviri.
Fanfiction"bana o kadar güzel baktı ki, yanlışlıkla aşık oldum." cr; INEFFABLESAN