m

154 11 2
                                        

bölüm on:

sanki hiçbir şey olmamış gibiydi.

wooyoungs pov

son birkaç haftadır san erkek arkadaş gibi davranmaya başlamıştı. daha sık dışarı çıkabiliyordum, hatta gündüz bile. bana o diyetin dışında yiyecekler verdi. istediğim kadar yemek yemem zordu. midem küçük porsiyonlara o kadar alışmıştı ki fazla yersem anında kusuyordum.

san anlamış gibiydi ve ben kustuğumda sırtımı ovalayarak üzgün olduğunu ve bir daha asla o diyeti yapmayacağımı söylemişti.

ona inanacak gücü kendimde bulamıyordum, sadece kaçmak için planlar yapıyordum. o geceden beri bodruma gönderilmemiştim. her gün bandajlarımı değiştiriyordum ve yaralarımın hepsi kısa sürede iyileşmişti.

ona ne olduğunu bilmiyordum. birdenbire iyi davranmaya başlamıştı. sanki hiçbir şey olmamış gibiydi. televizyonda komik olan yerlere gülüyordu. tatlı bir gülüşü vardı. her zaman onu gülerken görme isteği duymuştum ama bunun zaten karmakarışık olan zihnimde yaratacağı karmaşayı biliyordum.

beni kucaklıyor, öpüyor ve sarılıyordu. karşı çıkmıyordum çünkü bodrumda sıkışıp incinemezdim. bu planımı mahvederdi, bu yüzden verdiği her şeyi kabul ettim ve ona bağlı olduğum eylemini ortaya koydum.

ne düşündüğünü asla bilemiyordum. onun duygularını asla bilemiyordum. ne kadar mutlu görünürse görünsün duygularını onları saklamakta iyiydi. ama derin duyguları olduğunu biliyordum. onun böyle olmasına neyin sebep olduğunu bilmek istiyordum. kaç kurbanı olduğunu ve onlara nasıl davrandığını. bunu başkalarına da yaptı mı, yoksa sadece ben mi? kafamda bir sürü soru vardı ama ona sormaya cesaret edememiştim.

artık gülüşlerini duymuyordum. yan tarafıma baktım ve uyuduğunu gördüm. saat sadece 13:40tı. hiç işi yoktu. en azından bir işi olduğunu düşünmüyordum. evden çıktığını hiç görmemiştim, evden çıkacağı zaman sadece benimle çıkıyordu.

başını omzuma yaslamıştı ve başka biri görse onun dünyanın en yumuşak insanı olduğunu düşünürdü. onun bir çeşit seri katil olacağından asla şüphelenmezlerdi. çift kişilikli olması beni hep şaşırtıyordu. kendimi gözlerimi kapatırken buldum. başım onunkinin üzerine düştü ve uykuya sürüklendim.

__________

altımda hareketlilik hissettiğimde sersemlemiş bir şekilde uyandım. san ayağa kalktı ve bana gülümseyerek baktı. saate baktığımda 17:00 olduğunu gördüm. bunca zaman uyumuştuk. kapı çaldı ve san'ın gözlerinde panik parıltısının yükseldiğini gördüm.

kapıyı açabilmek için banyoya gitmemi işaret etti. dediğini yapıp kapıyı biraz aralık bıraktım ve onu izlemeye başladım. kapı deliğinden baktığını gördüğümde sessizce küfretti.

"ne istiyorsun?" sesi sinirli geliyordu. bir kahkaha duydum. "içeride başka birinin daha olduğunu biliyorum." dedi tahmin ettiğim üzere arkadaşıydı konuşan.

"varsa ne olmuş?"

"nerede o?" san anında reddedip gitmesini istemişti. buradan çıkmak istiyordum ama saklanmayı sürdürdüm.

ayak sesleri duyuyordum. san'ın bağırdığını duyduğumda kalbimin hızlandığını hissettim. bu kişi kim olursa olsun, her şey bir felakete dönüşmeden önce dursa iyi olacaktı.

bodrum kapısının açıldığını ve ardından yüksek sesle bir 'merhaba' dediğini duydum. san bir kez daha oradakinin sadece kendisi olduğunu ama gelen her kimse buna inanmadığını söylemişti.

"ayak sesleri duydum. yalan söylemede becerikli değilsin, sadece seni işini yapmaktan alıkoyan çocukla tanışmak istiyorum." san iç çekti ve banyo kapısını açıp beni küvetten çıkardı.

"san, ne yaptın ona?" arkadaşının sorduğunu duydum. kötü görünüyor olmalıydım. aynada kendimi kontrol etmemiştim.

"bir şeyi yok." dedi san, beni kendisine yakın tutarak. büyük ihtimalle yüzümü gizlemeye çalışıyordu.

"o kaybolan kişi değil mi? san, hep yanında mıydı?" dedi arkadaşı.

"mingi, hayır..." dedi tereddütle. "bu başka biri. özgüvenli olmadığı için onu görmeni istemiyorum." yalan söylüyordu.

mingi bana bakmaya çalıştı ve yüzümü daha fazla sakladım. yardımımı buradan alabilirdim ama bu tehlikeli olurdu.

"adın ne?" mingi bana sormuştu. söylememde sorun olup olmadığını görmek için kafamı kaldırıp san'a baktım. ama o sadece kafamı aşağı indirdi. mingi, jung wooyoung adında birinin kayıp haberlerinde olduğunu söyledi. beni arıyorlardı. anlayacağını umarak hafifçe arkamı döndüm ve mingi'nin gözlerinin içine baktım. göz temasımı gördü ve yüzünün değiştiğini görmüştüm. sonunda kurtuluyordum.

mingi sadece başını salladı."tamam tamam, o zaman sana iş hakkında soru soracağım. bir ilişkin olmasına sevindim, lütfen onu daha fazla besle." dedi mingi, başını hafifçe sallayarak bana el sallarken. çok mutlu hissettim. buradan kurtulmak için daha fazla bekleyemezdim.

ön kapının kapandığını duyduktan sonra bir nefes verdi. "onun adına özür dilerim." dedi başımı okşayarak. sadece başımı salladım ve ona daha çok sarıldım, erken olmasına rağmen uyumak istediğimi söylemiştim.

beni odasına götürdü. büyük ihtimalle bu, burada son yatışım olacaktı. yanıma geldi ve beni öptü. bunun son kez olacağını bildiğim için karşılık verdim. ondan ne kadar nefret etsem de dudakları sonsuza kadar bağımlılık yapacaktı. gözlerimi kapatarak nefes nefese dudaklarından ayrıldım.

"wooyoung, seni seviyorum." gözlerimin içine bakarak söyledi. midemde kelebekler uçuştuğunu hissettim. geri söyleyemedim, sadece uyuyakalmışım gibi yaptım.

buradan ayrılmaya çok kararlıydım. ve daha önceden yakalanıp her şeyi inkar etsem bile, daha önce yaptığı her şey için onu yine de alacaklardı. iyiye doğru değişti ve kabul etmekten nefret etsem de inkar edemezdin. zamanla bir rahatsızlığı olduğunu öğrenmiştim. ne olduğunu bilmiyordum ama yanlış bir şeyler olduğunu biliyordum. o kendine yardım etmedikçe benim ona yardım edebileceğim hiçbir şey yoktu.

kaldığım süre boyunca onun bazı hallerini görmüştüm, kesinlikle psikolojik desteğe ihtiyacı vardı. ama sanırım korkuyordu. ben olsam ben de korkardım. onun hakkında pek bir şey bilmiyordum. tek bildiğim, buraya ilk geldiğim gün bana söylediği şeydi.

"genellikle insanlar adımı duyduklarında benden kaçarlar." ama tam olarak ne yaptığını bilmek istiyordum. nasıl bu kadar uzun süre kaçmıştı? mingi geçmiş kurbanlarını biliyor muydu? en iyi arkadaşının bir seri katil olduğunu biliyor muydu? yan tarafımda yumuşak nefesler işitene kadar tüm sorular aklımdan geçiyordu.

burada fazla zamanım yoktu ve kendimi san'a yaklaşmaya çalışırken yakaladım. sadece birazcık uyanmıştı ve kolunu bedenime dolayıp sessizce tekrar uykuya dalmıştı. bu bana son sarılışıydı; kurtulma yolum yakında olacaktı. birkaç gün içinde olacakları beklerken uykuya daldım.

hostage - woosan, çeviri.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin