final bölümü on bir:
lütfen bana yardım edin.
wooyoungs pov
sabah 10 gibi uyanmıştım. san yüzünde huzurlu bir ifadeyle hâlâ uyuyordu. bakışlarımı yüzünde gezdirdim. cildi pürüzsüzdü. yanakları hafifçe içe çökmüştü. onu birçok kez izlemiştim ama bu sefer farklı hissediyordum.
garip hissettirmişti. şimdi tüm eylemlerim muhtemelen benim sonum olabilirdi. san'a alışmıştım. dün gece ondan nefret edemeyeceğimi anlamıştım ama ondan da hoşlanamamıştım. Bu nötr bir duyguydu. son birkaç gündür san'ın davranışları şu ana kadar favorim olmuştu. yemek yememe yardım etmişti ve benimle ilgilenmişti.
artık kış olduğundan emindim, çünkü şömineyi yakıyordu ve her titrediğimde bana sıcak çikolata veriyordu.
uyandığında bana gülümsedi. kalkmadan önce burnumu öptü, beni kucağına aldı ve mutfağındaki bir sandalyeye oturttu. biraz krakerle yumurta ve pirinç çıkardı.
"yemeği yemeden önce mideni hazırlamak adına biraz kraker ye." dedi şömineye geri dönmeden önce dudaklarımı yumuşak bir şekilde öperek.
krakerleri parça parça yedim. iğrençti ama düzgün yemek yiyemediğim için mideme yardımcı oluyordu.
rahatsız edici sessizliği kapının çalınması böldü. ben ve san, kapıyı tekrar ama daha sert duyana kadar kocaman gözlerle birbirimize baktık.
kapı deliğine bakmak için sessizce kapıya gitmeden önce ocağı kapattı. hızla ama sessizce uzaklaşırken gözlerinin büyüdüğünü görmüştüm.
"hadi gidelim." beni öperken konuştu. beni odasına sürükledi ve bir kutu çıkardı. konuşamayacak kadar tedirgin olduğunu görünce sorgulamadım.
sessizce arka kapıdan çıktık ve çitlerin üzerinden atladık. kollarındayken kutuyu tutuyordum. koştu ve koştu. tek görebildiğim uzaklaştıkça evin git gide küçülmesiydi.
birkaç dakika sonra beni yere indirdi. bir saattir dışarıdaydık ve artık onun evinden uzaktaydık. yanıma, bir kayanın üzerine oturdu ve başımı ellerinin arasına alarak benimle göz teması kurdu.
"dinle woo, bizi buldular ve gitmek zorunda kaldık, bütün bunlar için üzgünüm." dedi kutuyu açarken. İçine baktığımda her çeşitten bıçak görmüştüm.
"uzak bir yere gideceğiz tamam mı?" dedi başımı ona doğru çevirmeme neden olarak. şansım buydu, baktığım yerde polisleri görmüştüm.
ağlamaya başladım. artık umursamıyordum. Bana ne yapacağı umurumda değildi. sinir krizi geçiriyordum. çığlık atmak ve bağırmak istedim ama sesimi bulamadım. beni sımsıkı tuttu ama ben sadece ondan uzaklaşarak daha fazla hıçkırarak ağladım.
beni kendi pisliğine bulaştırmıştı. bunun olmaması gerekiyordu. şu an arkadaşlarımı ve ailemi görmek için karakolda olmalıydım. dışarısı soğuktu. ikimizin de ceketi ya da herhangi bir şeyi yoktu.
ellerim üşüyordu ve bedenim uyuşmuştu. san'a baktım ve onun da ağladığını gördüm. bunların hepsinin kendi suçu olduğunu biliyordu. olduğunu daha da fazla bilmesini istedim. daha da kötü hissetmesini istedim.
Ağzımı açtım ama bir şey söyleyecek gücü kendimde bulamadım. Soğuk ağaca yaslandım. san'ın uykuya dalmasını bekleyip kaçmaya, ondan saklanmaya ve asla arkama bakmamaya karar vermiştim.
"wooyoung, bana inanmalısın, bunun olmasını hiç istemedim." kırgın bir sesle konuştu. ısınmayı umarak kollarımı etrafıma sardım ve dediklerine sadece gülüp arkamı döndüm.
saat öğlen 12 olmalıydı. önümde daha bütün bir gün vardı. yapacak bir şey olmadığını ve kaçmaya başlamak için çok zayıf olduğumu düşünerek sadece uyumaya karar verdim. bu gece kaçacaktım. siyah saçlı oğlanı geride bırakacaktım.
san'ı gözümün önünde görünce duraksamıştım, elinde bir bıçakla dikkatle bana yaklaşıyordu.
"özür dilerim." diye fısıldadı karnımda bir acı hissetmeden önce. o yeterli olduğuna karar verene ve aynı şeyleri kendine de yapana kadar aynı acıyı defalarca karnımda hissetmiştim.
ölüyorum
görüşümün bulanıklaşmaya başladığını hissettim. ağaçlar artık dünyadaki bir şeyin tuhaf görüntüleriydi. bana gülümseyerek baktığını görünce kafamı çevirdim.
"seni seviyorum." ellerimizi birbirine geçirerek bana yaklaşırken zayıf bir şekilde fısıldadı. içgüdüsel olarak sırtına tutundum ve sesimi bulmaya çalıştım.
lütfen bana yardım edin
gözlerimdeki yaşlarla sözcüklerimi toparladım. "ben de seni seviyorum." ve ikimiz de gitmiştik.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
hostage - woosan, çeviri.
Fanfiction"bana o kadar güzel baktı ki, yanlışlıkla aşık oldum." cr; INEFFABLESAN