Geri döndüm ulan bayadır bi boşlamışım burayı - Maki
Verdiğimiz karar üzerine Kaeya ile sürekli gizlice belirlediğimiz günler buluşuyorduk. Bu bir yandan bayağı aksiyonlu hissettirirken bir yandan da büyük bir gerginlik hissi oluşturuyordu üstümde. Kaeya'nın dışarıya yansıttığı kadarıyla ise benle buluşabildiği sürece hiçbir sorun yokmuş gibi gözüküyordu.
Bana verdiği defterler birer günlük gibiydi içinde benle geçiremediği her bir günü betimleyerek uzun uzun anlatmıştı, okuyan başka birisi gidip sanki yılların özlemini çekmiş bile sanabilirdi. Ben ise hergün ikişer sayfa okuyordum çünkü defterleri bir an önce bitirmek değil yavaş yavaş her bir kelimeyi hissederek okumak istiyordum.
Kaeya ile her buluştuğumuzda hakkında yeni birçok şey öğreniyordum zaten kendini güzelce ifade edebilen birisi olduğu için anlaması da kolayda fakat bu aşama benim için daha zorlayıcıydı, yine de hislerimin kuvvetiyle bu durumu aşabileceğimi umuyordum her geçen gün.
Kaeya kafasını omzuma yasladı, kimsenin olmadığı ve gökyüzünün pembeleştiği sakin bir ormanlık alandaydık. Kaeya bu tür ortamları sevdiğimi bildiği için buraya çok sık geliyorduk. Kaeya geri çekilip bağcıklarını düzelttiği sırada halimi süzdü ve söylemek istediği birşey varmışçasına yüzüme dikti gözlerini. Ben "Söyle bakalım." Diye tepki verince yeniden kafasını omzuma koydu ve şunları söyledi. "Hazır Lantern Rite yaklaşıyorken acaba kutlamaya birlikte mi gitsek?" Tepkisizce düşüncelere daldım çünkü neler olabilir bunun ardından onları düşünüyordum.
Liyue uzak bir yer bunun yanı sıra Kaeya'nın babasının bunu farketme riski var. Ben bunları düşünürken birden dürtüklendiğimi farkettim başımı Kaeya'ya şaşkınca çevirdiğimde ise gülmeye başladı. "Yine başımıza gelebilecek tüm ihtimalleri aklından geçiriyorsun değil mi? Merak etme babam Lantern Rite'dan önce gidiyor bir daha da senelerce görüşmeyiz herhalde bu yüzden rahat rahat buluşabiliriz bundan sonrası içinde rahat ol." Dedi ve elini elimin üstüne koydu.
Rahat vakit geçirebileceğimiz için sevinmiştim artık gizlimiz saklımız olmayacaktı Sucrose'un da buna aşırı sevineceğine emindim ama beni terk edemeyen şüphe duygum asla peşimi bırakmayacaktı ama bu sefer sadece rahatlayıp birşeyleri oluruna bırakmak istiyordum.
Eve döndüğümde Sucrose ve sorgu köşesi başlamış oluyordu her buluşmaya gittiğimde "Neler oldu?" Sorusunu sorup ben anlatınca da kafasında daha da romantize edip, Kaeya'nın bana çok aşık olduğuna dair şeyler söyleyip duruyordu. Kaeya'nın duygularını bende çözemiyordum benimkinden daha da gelgitli bir hali hâli vardı ama asla kendini geri çekmiyordu aramızda temassal bir yakınlık oluyordu bazenleri fakat normal arkadaşlar bile bu şekilde davranıyorlardır eminim ki.
Bugünü Sucrose'a anlattığımda yeniden çapkın bir gülümseme belirdi yüzünde. "Seni resmen date'e çağırmış ama farkında değilsin Albedo." Saçımdaki tokayı çıkartıp koluma takınca ona döndüm. "Öyle mi?" Sucrose derin bir iç çekti. "Evet date önemli birşey çünkü ilişkinizi ileri taşıma fırsatı tanıyor size, yani ya harekete geçtin ya da geçmedin bu, bundan sonrasını belirleyecek." Gerilmiştim ya anlık bir hareketimle herşey bozulursa ve Kaeya benden soğursa ne yapardım? Sucrose karşıma geçti ve yanaklarımı sıktı. "Birbirinizi yeterince tanıdığınızı düşünüyorum aylardır buluşuyorsunuz çekinmene gerek yok ve duygularından asla korkma."
Korkmamam gerekiyordu kendimi gazlamam gerekiyordu hem mantıklı hemde ileri odaklı bir atak yapmam gerekiyordu, evet bazı şeyler de sonucu ne olursa olsun oluruna bırakılmalıydı Kaeya ile sık sık buluşmak üzerimde fark yaratmıştı, önceden bir konu hakkında tek başıma yatağa oturup saatlerce düşünürken artık olayları arkadaşıma da danışarak sağlıklı kararı verebiliyordum.
Lantern Rite günü geldiğinde ise Kaeya rahat ve samimi gülümsemesiyle sırt çantamı aldı ve bindiğimiz trenin üst tarafına koydu şuan resmen Liyue'ye gidiyorduk ve akşam için fazla heyecanlıydım. Kaeya yol boyunca uyurken ben yolları inceleyip resim çiziyordum.
Trenden indiğimizde ise çok büyük bir liman şehri olan Liyue'nin meydanında yürümeye başladık çantalarımızı kalacağımız otele bırakmamız gerekiyordu. Otele vardığımızda farkettim ki herşey vardı içinde hayatımda hiç bu kadar lüks bir yere gelmemiştim Kaeya ise çok alışkınmış gibi tepkisizce yürüyordu. Otel odasına vardığımızda kendimi yatağa atıp uzandım çünkü çok yorulmuştum ve akşama kadar dinlenmem gerekiyordu. Kaeya da yanıma uzandığında sordu. "Liyue de yaşamak ister miydin Albedo?" Bunu neden sormuştu anlamamıştım ama cevabım tabii ki olumlu yöndeydi. "Evet isterdim." Dedim. O da kafasını sallayıp "Bende." Diye cevap verince sordum. "O halde neden Liyue'ye taşınmıyorsun?" Saçlarını düzeltti ve cevapladı. "Evler o kadar pahalı ki Mondstad ile aralarında dağlar kadar fark var."
Bu konuda haklıydı otel bile bu kadar lüks ise normal evleri düşünemiyordum. Kaeya ile akşama kadar Liyue'nin güzelliklerini konuştuktan sonra sonunda vakit gelmişti, tören alanına gidip bir fener almalıydık.
Tören alanı o kadar kalabalıktı ki sanki tüm Liyue halkı bu anın gelmesini bekliyormuşcasına buraya toplanmıştı birçok tezgahtar da standını kurmuştu ki Liyue'den olmayan insanlar da buradan birşeyler alabilsin, bir nevi Lantern Rite sadece bir kutlama töreni değil güzel de bir pazarlama taktiğiydi.
Tören alanının balkon kısmında fenerimizi uçuracak biryer bulmuştuk sonunda, yanımızda ayrıca Liyue'nin tanrısı Zhongli ve yanında da uzun boylu kızıl saçlı bir çocuk vardı birlikte fener uçuracaklarına göre araları epey bir yakın olmalıydı. Bir ağacın tepesinde ise yalnız başına oturan bir yaksha vardı fakat yalnızlığı uzun sürmedi yanında bir rüzgâr belirdi ve arplı birisi belirdi, Mondstad'ın tanrısına benziyordu ama tam olarak göremiyordum onları sadece yaksha'nın yüzünde ufak bir tebessüm olduğunu farketmiştim.
Herkes alana toplandığında Ningguang geldi ve kısa bir konuşma yaptı ardından kendi balkon gibi olan alanına geçti. Sakin ama hoş bir müzik çalmaya başlayınca çiftler el ele tutuşup diğer elleriyle feneri bir dilek tutarak havaya bırakıyorlardı, Kaeya ile etrafı inceliyorduk ve bir an sıcacık bir elin avcuma değdiğini hissettim bu Kaeya'nın eliydi. Bende onun elini sıkıca kavradıktan sonra fenerimizi havaya bıraktık içimden sonsuza kadar Kaeya ile güzel anılar geçirmeyi diledim ama onun ne dilediğini bilmiyordum zaten kurallara göre de ne dileğini karşı tarafa söylemek yasaktı.
Fenerlerin havada uçuşurken oluşturduğu görüntü çok güzeldi hepsi hafif rüzgarın esintisiyle havada bir sıra halinde süzülüyorlardı çiftler ise birbirleriyle vakit geçiriyor ya da yakın temas halinde birşeyler yapıyorlardı ben ise anlık gelen cesaretimle sadece yeniden Kaeya'nın elini tutabilmiştim Kaeya bunu farkedince bana gülümsemişti fakat bunun ötesine gidebilmek adına ne yapmam gerekiyordu bilmiyordum herkes o kadar rahattı ki. Liyue tanrısı bile köşeye çekilmiş kızıl saçlı kişiyi öpüyordu ama bizim aramızdaki şey bile belli değildi.
Kaeya benim onlara baktığımı farkedince yutkundu ve sordu. "Hiç öpüştün mü yani o geceden bahsetmiyorum..." dedi. Bende ona döndüm ve cevap verdim. "Hayır." Dedim ama aniden bu soruyu sorması cidden garip gelmişti. "Denemek ister miydin?" Diye yeniden soru sordu. Yüzümden terler boşalmaya başlamıştı ama bu evet benim şansımdı. "İsterdim." Dedim ve ardından Kaeya eliyle gözümü kapatıp hafifçe eğilerek bana yaklaşarak ufak bir öpücük bıraktı. Yüzümün kızardığını hissediyordum ama sadece benimki değil onun yüzü de kızarmıştı. "Artık ilk gerçek öpücüğünü aldığına göre nasıl bir his olduğunu biliyorsun." Dedi gülümseyerek.
Evet almıştım ama daha fazlasını istiyordum sanki bu 5 saniyelik öpücük bana yetmiyordu en azından onlarca ay bu şekilde olup 5 saniyelik bir yakınlaşma oldukça az geliyordu fakat asıl sorun bunu dillendirmekti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
picture of him| Kaebedo
FanfictionFandom için adam akıllı hikaye yazmaya geldim. (Askiya alindi) İnsanlarla iletişimi pek iyi olmayıp kendini küçüklüğünden beri kendini resim çizmeye adamış Albedo'nun tanımadığı birisinin resmini çizmesi hayatının yeni bir dönemine giriş yapmasını s...