Üstteki şarkıyı açmayı unutmayın :)
Hani insan bazen artık bitsin ister ya, ne olacaksa olsun artık. Ben bırakayım, kim tutacaksa tutsun. Ben gideyim, kim ardımdan geliyorsa gelsin. Ben bitireyim, kim başlatırsa başlatsın gibi.
Beklemeli mi yoksa unutmalı mı dönemi diye birşey var. Beklesen sen bitiyorsun, unutsan aşkın. Sırf aşka kıyamadığın için dayanıyorsun bu zulme. Çünkü aşkın gücü seni öyle ele geçiriyor ki büyüleniyorsun adeta! Aşık olmadan önce "hayatta yapmam" dediğin şeyleri gün geliyor aşık olunca yapıyorsun. "Bu sefer bu sondu! Bir daha gururumu aşk için asla ayaklar altına almam" diyorsun sonra en ufak bir hasrette, değil ayaklar altına almak, yerlere dahi seriyorsun. Sonra ne oluyor; geçiyorsun aynanın karşısına, kendine tiksinerek bakıyorsun. "Ben nasıl bu kadar alçaldım" diyorsun. Öz saygın yavaş yavaş bitiyor. Çıkmaza giriyorsun. Çıkarım sanıyorsun sonra haritayı açıyorsun bir bakıyorsun aşkın yolu sadece çıkmaz sokak! Geri dönemiyorsun, ileri gidemiyorsun, sadece olduğun yerde kalıyorsun. O sokaklar bir ok gibi. Sadece boyuna ve kenarlarında duvarları var. Kocaman duvarları. Çıkamıyorsun ya oradan, kalakaldın ya hani! O duvarlar sana yaklaşıyor. Kurtulmak istiyorsun. Çırpınıyorsun her dakika! Duvarlar daha fazla yaklaşıyor sana ve hâlâ bir kurtarıcın yok. Nefes alamıyorsun. Tıpkı astım hastaları gibi. Bunaldıkça nefes alamıyorsun nefes alamadıkça bunalıyorsun. Çareyi kendine zarar vermekte buluyorsun. Ama aslında öylesine iğrenç bir seçim ki bu, sen bitiriyorsun kendini. Her bir çizik vücudunda olan bir yara gibi gözükse de aslında bu vücudundaki değil kalbindeki yaralar.
Kalbindeki acı artık sığmıyor ve taşıyor. Acın taştıkça çareyi tekrar kendine zarar vererek hafiflettiğini sanıyorsun ama kendine zarar verdikçe kendini daha da derine batırıyorsun. Kendini iyi hissettiğini sanıyorsun. Bir zaman böyle devam etse de artık vücudun acımaya başlıyor. Bundan da kurtulmak istiyorsun. Ama çok sonra anlıyorsun, artık bağımlısı olmuşsun bile.
İnsanın kendine zarar vermesi de bir tür bağımlılıktır. Bedensel ve ruhsal zarar. Mesela birini seviyorsun ama onu sevmek sana zarar veriyor ve artık onu sevmek istemiyorsun ama yine de seviyorsun çünkü ona bağlandın.
Ya da kendine zarar vermeye başladın. Bunun iyi birşey olmadığının farkındasın ama bunu yaptıkça kendini rahatlamış hissediyorsun çünkü artık bağımlı oldun.
Kendine zarar verdiğini görenler genelde bunu anlayışsız karşılarlar. Ki zaten dıştan bakınca gerçekten de kötü gözüküyor. Şekil olarak değil, durum olarak.
Genelde"ergen" derler bunu yapan kişilere. Ve evet, sahiden de ergendir bunu yapan kişiler. Ama söyleyiş biçimi ve gerçek arasında dağlar kadar fark vardır. "Ergen" diyen kişiler genelde ergenliği aptalca birşey olarak görür. Oysa bir zamanlar onlar da ergendi. Ergenlerin bunu yapmasındaki gerçeklik ise onları anlayan kimsenin olmaması ve tam anlamıyla acı içinde olmalarıdır.
Fakat ne yazık, kimse farkında değil. Hayatta çoğu kişi ilk yaralarını ergenlik döneminde alır.
Ve öyle bir toplumumuz var ki, ergenlerin dışlandığı, onlara saygı duyulmadığı ve aynı zamanda anlaşılmaya muhtaç olmalarına rağmen hiçbir zaman anlaşılmadıkları.
Herkes çocuklara acır.
Fakat acınması gereken bir nesil daha var. Her neslin ergenleri. Toplumun her aklı başında bireyi aklını ergenlik döneminde kazanır ama başıboş bırakılıp, kılavuzsuz, kendi hâllerince yetiştirildikleri için saygıdan yoksun, empati kurma kabiliyeti düşük bireyler yetişir bazen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKA MEFTUN
RandomGittim. Ama bu ilk gidişim değildi. Daha çok gitmiştim. Ve belki daha çok gidecektim. Çok veda edecektim ona. Çok vazgeçecektim ondan. Merhabalarımın sonuna milyonlarca elveda biriktirecektim. Çok vazgeçecek, çok geri dönecektim. Çok gidecek, çok...