two / close your eyes, and dance with him

268 30 3
                                    



two / close your eyes, and dance with him




Jungkook Jeon, ellerini geniş sweatshirtünün içine sokmuş bir şekilde ve tamamen ifadesiz bir suratla arkasına yaslanmış otururken midesinin aslında heyecanla burkulduğunu ve neredeyse stresten kusmak istediğini hissetse de bacağını hafif hafif titretiyor ve son oyuncunun da çıkmasını bekliyordu.

Yakın arkadaşı Namjoon kim'in-evet, meşhur yönetmen olan!- yeni filmini duyduğunda ve senaryoya göz gezdirdiğinde, Namjoon ile aralarında geçen ufak bir sohbet sayesinde kendi kendini seçmelere katılmaya ikna etmişti.

"Gerçekten, artık bunu yapmak istediğini söylüyorsun ya, neden seçmelerime katılarak bir yerden başlamıyorsun ki?" Namjoon birasından bir yudum alıp sakin bir gülümseme ile arkasına yaslandıktan sonra Jungkook kararsız bir ifadeyle ona bakmıştı.

"Bilemiyorum dostum. Evet, bir yerlerden başlamak istiyorum ancak bu çok... Bilmiyorum, zor?" Derin bir nefes verdiğinde Namjoon kısaca gülmüş ve omuz silkmişti.

"Fazla abarttığını düşünüyorum. Sadece dene ve gör, evet gay rolü, ancak farkındaysan gay rolü yapan herkes gaydir diye bir kaide yok. Seçmelere gir, tepkiye bak; seni seçersem aslında pek de rol olmayan rolünü yaparsın ve bununla rahat hissettiğine karar verirsen yönelimini açıklarsın. Kendini rahatsız hissedersen konuşmak zorunda bile değilsin, çok yakın arkadaşın olan kızlardan birisiyle dışarı çıkarsın ve dedikoduları sonlandırmış olursun, bu kadar basit." Namjoon dünyanın en basit işinden bahseder gibi bir rahatlıkla konuştuğunda Jungkook bir şeylerin farkına varmıştı.

Namjoon haklıydı.

Yıllardır kendini gizlemekten yorulmuştu. Yönelimi yüzünden bir şeyleri kaybetmekten korkarken aslında onu gizlediği için hayatta en değer verdiği şeyi, daha doğrusu kişiyi kaybetmişti; Taehyung Kim.

Taehyung'u görüyordu. Başarıyla yükselttiği iyi bir kariyere sahipti, iyi ve yakın arkadaşları vardı ve sosyal medya paylaşımlarına bakılırsa oldukça da mutluydu. Jungkook onun adına çok mutluydu. Kırdığını ve zamanında paramparça ettiğini biliyordu, günbegün onu daha çok üzmüştü ve farkında değilmiş gibi davranmıştı. Ancak o hep çok neşeli ve güleç olan güzel minik sevgilisi her geçen gün biraz daha içine kapanmış ve solmuştu. Jungkook'u magazinde her gördüğünde, Taehyung'un birinden bile hiç hoşlanmadığı beardları ile her fotoğraflandığında ve Taehyung'un elini dışarıda tutamadığı her gün biraz daha kaybolmuştu.

Ayrılık günlerinde Taehyung karşısında dik durmaya çalışırken ancak gözleri yaşlarla parıl parıl parlarken ve titrerken, Jungkook kalbi neredeyse tüm vücuduna acı verecekmiş gibi batsa da kararına saygı duymuş, hatta belki onu teşvik etmişti. Çünkü görüyordu ve istemese de farkındaydı güzel bebeğinin nasıl bir uçurumdan yuvarlandığının, bu yüzden de canını ne kadar yaksa da sözcüklerini sıralamış, gözyaşları kendine ihanet etmişçesine akarken onun terk etme kararına karşı hiç sesini çıkarmamıştı.

"Ne var biliyor musun?" dedi Jungkook dolmuş gözleriyle Namjoon'a bakarken. Namjoon, Jungkook'un çevresinde yönelimini bilen iki üç insandan biriydi.

Ona ilk anlattığı an, normal şartlarda asla yapacağı bir şey değildi. Kendini iyi hissetmediği günlerden birinde içkiye vurmuşken Namjoon onu bulmuştu. Mekanda olay çıkarmasını engelleyerek zorla arabaya soktuktan sonra Jungkook hıçkırarak ağlamaya başlamıştı.

𝓟𝓸𝓻𝓬𝓮𝓵𝓪𝓲𝓷 𝓜𝓸𝓷𝓸𝓵𝓸𝓰𝓾𝓮𝓼 ASKIDA!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin