twelve / the interview

173 25 0
                                    


twelve / the interview







"Dünkü olaydan sonra Taehyung nasıl tepki verdi?" Namjoon gergince konuşurken Jungkook derin bir nefes verdi ve hafifçe gülümsedi.

"Bilmiyorum, sanırım... olumlu? Tuhaf bir şekilde beklediğimden iyi karşıladı." Kendi kendine gülerken elindeki kahve bardağını avuçları arasında bir tur döndürdü.

"Anlat bana." Namjoon koltukta bağdaş kurarak oturduğunda Jungkook kararsızca ona bakmıştı. Taehyung, şu zamana kadar hayatında neredeyse yasaklı bir isim, kişi gibiydi. Birinin bile onları bilmesi ihtimali Jungkook'un uzun süre ödünü koparırken şimdi Namjoon'un karşısına geçip-her ne kadar en yakın arkadaşı da olsa-ona Taehyung ile olan ilişki durumunu anlatmak ve hislerinden bahsetmek, Jungkook için zordu ve yeniydi. Oldukça yeni.

"Bekliyorum Jungkook. Seni asla yargılamadığımı biliyorsun. Madem bunu istiyorsun, bir yerden başlaman lazım. Bunu yapacağın en doğru seçim de ben olacağım tabii ki!" Namjoon dalgaya vurarak konuşurken Jungkook'un gergin olduğunu bildiğinden rahatlamasına yardım edecek şekilde davranıyordu.

"Biliyorum, üzgünüm." dedi koltuğa biraz daha rahatça yerleşirken. Bardağını önündeki masaya bıraktıktan sonra derin bir nefes verdi ve Namjoon'un beklediği göz temasını kurdu.

"O rezilliğimden sonra oldukça şaşkın şekilde karşıladı beni. Direkt karavana gitmişti zaten. Neyime güvendim bilmiyorum ama bunun yolun sonu olduğunu hissettim ve biraz daha cüretkar davrandım sanırım."

"Görmek istediğim hareketler, aferin!"

Namjoon'un neşeli haline kısaca güldü. "Ona onu hala çok sevdiğimi söyledim, çünkü ben... ben ona bunu söylemeden daha fazla yapamazdım Namjoon, beraber bir sürü sahne çekiyoruz ve çoğu romantik. Kalbim öyle hızlanıyor, kendimi öyle sarhoş bir halin içinde buluyorum ki bazen, kafam neredeyse bulutların en tepesinde oluyor. Çünkü bunlar benim için artık sadece hayaldi, beni terk etmesi için onu bıraktıktan sonra geride kalmış şeylerdi." Derin bir nefes verdi. "Ve şimdi rol bile olsa bana gülümseyince, beni öpünce ben... Ben heyecanlanıyorum. Beynim karıncalanıyor resmen, kendime ve aklıma hakim olamıyorum. Bilmesi lazımdı, başka türlü devam edemeyecektim."

"Jungkook... sen gerçekten aşıksın." dedi Namjoon gülümseyerek, "Ve bu kadar aşıkken, onun için göze alamayacağın hiçbir şey olamaz bence. Yavaş da olsa yapacaksın, sana inanıyorum ve yanındayım. Tamam mı?"

Jungkook hızlı hızlı kafasını salladı. "Ve benim itirafımdan sonra bana 'şansını dene, göster bana' dedi. Bu ne demek Namjoon? Ben-ben doğru anladım değil mi, hala inanamıyorum?"

"Sana onun da seni atlatamadığını ve seni hala sevdiğini söylemiştim. Sahnede sen nasıl yaşıyorsan Taehyung da senden aşağı değil, gerçekten. Ona her yaklaştığında nefesi öyle bir hızlanıyor ki, bu profesyonel oyunculuk değil, bu sadece sana olan duyguları yüzünden. Sana bir ışık yakmış, ama hala temkinli, Jungkook. Fazla umuda kapılıp çakılmanı istemiyorum, ama ikinci bir şansın var, bunu değerlendir."

Jungkook hızlı hızlı kafasını salladıktan sonra boğazını temizlemişti. "Taehyung hala senin bildiğini bilmiyor, dikkat et olur mu? Ben ona uygun bir dille söyleyeceğim en yakın zamanda."

"Tabii, ama biraz acele et Kook." Namjoon Jungkook'a gülümsedikten sonra Jungkook da ona gülümsemiş ve arkadaşına sarılmak için kollarını açmıştı.

İkisi birbirine sarılırken Namjoon onun şakağına bir öpücük bırakmış ve omzuna patpatlamıştı. "İyisin iyisin, gayet iyisin."

O sırada karavanın kapısı açılmış ve Taehyung içeri girmişti. İkili birbirinden ayrılırken Jungkook Taehyung'a gülümseyerek bakmış, Taehyung da şaşkınca ikisine bakmıştı. "Günaydın, bir şeyleri mi böldüm?"

𝓟𝓸𝓻𝓬𝓮𝓵𝓪𝓲𝓷 𝓜𝓸𝓷𝓸𝓵𝓸𝓰𝓾𝓮𝓼 ASKIDA!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin