five / first shoot

209 31 2
                                    

five / first shoot







Bugün setin ilk günü olacaktı.

Taehyung, koca hafta sonu boyunca kendini bu fikre alıştırmaya çalışmıştı. profesyonel bir oyuncuydu, eski sevgilisi ile aynı filmin başrolü olmak herkesin kolay kolay başına gelmeyecek bir durum olsa da Taehyung'u herkesten ayıran da bu noktada sergileyeceği tavır olmalıydı.

kafasına kadar çektiği örtünün altında kendini boğmak istercesine nefesini tutarken bir yandan da oflamıştı.

Ellerini gözlerine bastırırken alarmının çalmadığını fark edip yatakta dikelmişti. telefonunu açtığında gözleri kocaman olmuştu, çünkü merhaba, en önemli film projesinin ilk gününe neredeyse yarım saat gecikmişti.

"Hasiktir, bittim ben!" Kendi kendine neredeyse bağırarak yataktan çıkarken ışık hızıyla üstüne basit bir şeyler giymiş, telefonunu kaptığı gibi evden çıkmıştı.

Hatta, o telaşının içinde araba anahtarlarını unuttuğu için söverek eve dönmüş, anahtarları aldığı gibi yeniden alelacele kapıyı çekip çıkmıştı.

Birkaç ceza yediğinden emin olacak bir hızla sete sürdüğünde arabasını gelişi güzel park edip nefes nefese sete girmişti. Ortalık pek kalabalık değildi, etraftaki insanlar da tuhaf tuhaf ona bakmıştı.

"Taehyung?" Jungkook onu nefes nefese ve bir nevi perişan bir halde gördüğünde garipser bir sesle hafifçe ona seslenmiş, bir yandan da yanına doğru yürümüştü.

"Çok geç kaldım mı? Namjoon kızdı mı? Özür dilerim, normalde dakik biriyimdir, biliyorsun! Umarım sorun olm-"

"Taehyung, daha setin açılmasına bir saat var, sen iyi misin?" Jungkook onun olası bir kafa karışıklığına kurban gittiğini fark etse de sadece ona belli etmeden gülmüştü.

"Ne demek bir saat?" Nefesleri daha yeni yeni düzene girmeye başlamıştı. Cebinden telefonunu çıkartıp saate baktığında gözleri büyümüştü. Gerçekten de fazlasıyla erken gelmişti. "Sikeyim ya, inanamıyorum!"

Jungkook hafifçe güldüğünde Taehyung ona ters bir bakış atmıştı. "Bunu söylediğim için üzgünüm, ancak bok gibi gözüküyorsun. Kahve falan ist-"

"Teşekkürler, sadece kendi karavanıma gideceğim, Jungkook." Telefonunu cebine sokarken Jungkook bir şey demek için ağzını açsa da Taehyung onu dinlememeye karar vererek yanlarından geçen görevli olduğunu tahmin ettiği insanlardan birini durdurmuştu.

"Merhaba, kolay gelsin."

"Teşekkürler, bay Kim." Kendinden küçük duran çocuk ona kibarca gülümsediğinde Taehyung da ona gülümsemişti. İnsanların hala kendini tanıtmadan ona ismiyle hitap etmesi olayına alışamıyor, her seferinde utanıyordu.

"Benim karavanım ne tarafta acaba?" Kısaca sorduğunda çocuk kafası karışık bir ifadeyle ona bir de biraz gerilerinde onları izleyen Jungkook'a bakmıştı.

"Size söylenmedi mi? Malesef karavanlarla ilgili bir sıkıntı çıktı, setin ilk birkaç günü bay Jeon ile aynı karavanı kullanacaksınız. Bay Joon, ikiniz de başrol olduğunuz için hem kaynaşmanız hem de rolünüze çalışmanız açısından-"

"Bu ne sikim böyle?!" Taehyung o diva sanatçılardan birisi gibi gözükmek istemezdi. Çocuğun sözünü küfrederek kesmek normalde asla yapacağı bir şeyse asla değildi.

Ancak Jungkook Jeon, dünya üzerinde en uzak kalmaya çalıştığı kişi, bir şekilde burnunun dibinde bitiyordu.

Adımlarını Jungkook'a yönlendirdiğinde çocuk şaşkınca bakakalsa da daha önce başka oyunculardan da almış olduğu tavır yüzünden sadece göz devirmiş, sonra da işine bakmıştı.

𝓟𝓸𝓻𝓬𝓮𝓵𝓪𝓲𝓷 𝓜𝓸𝓷𝓸𝓵𝓸𝓰𝓾𝓮𝓼 ASKIDA!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin