22

35 6 117
                                    

UZUN BİR GÜN OLMUŞTU.

Önce, Jungkook'un stresi gittikçe arttığından Taehyung ile Jimin işe el atarak oğlanın takım arkadaşlarıyla bir olup hep beraber Jungkook'a destek olmaya çalışmışlardı. Daha demin titreyen Jungkook ise sahaya çıktığı an sanki hop diye dört yaş büyümüş gibi daha iri, daha sakin, daha kaslı görünüyordu.

Namjoon, yanında güzeller güzeli bir kadınla gelmişti. Geçenlerde asla durmadan Weol'ün mesaj kutusunu işgal ettiğinde bu kadından bahsediyordu — ismi Jaehwa'ydı ve tatlı bir gülüşü vardı. Maça tam zamanında yetiştikleri halde boş yer bulamayınca, Rona ile Jimin'in ortasına oturmak zorunda kalmışlardı ve bu da ta sabahtan beri kız arkadaşıyla doğru düzgün zaman geçiremeyen Jimin'in huysuz huysuz söylenmesine sebep olmuştu. ("Bir dahaki sefere de Dostoyevski falan mezardan çıkıp aramıza girer artık..." diye durmadan mırıldanırken Rona eğilip kulağına bir şeyler fısıldamıştı ve Jimin anında suspus olup sırıtarak ona göz kırpmıştı. Namjoon'un suratındaki ifadeyi görmeliydiniz...)

Yol boyunca midesinin bulanmaması için dört paket kraker yiyen Hoseok ise, krakerlerin son kullanma tarihi geçtiğini görünce baygınlık geçirecek gibi olmuş, sonra zar zor toparlanabilmişti.

Weol ile Seokjin ilk başta ortalarda yoktu, maçın başlangıcına anca yetişebilmişlerdi ama bu gözden kaçacak gibi değildi. Onların ne naneler yediğini çok iyi bilen Rachel ile Yoongi ise, asla kıpırdamadan yan yana oturmuş, ileri bakıyorlardı.

"Ne yapacağız?" dedi Rachel, travmatize olmuş bir sesle.

"Bilmiyorum," dedi Yoongi. "Ben bu kadar beklemiyordum doğrusu."

"Ben de."

"Diğerlerine söylesek mi?"

"Bence yapmayalım. Kendileri söylesin, olmaz böyle."

"Herkes tahmin ediyordu gerçi. Yine de görmemem gereken bir şeye şahit olmuşum gibi hissediyorum."

"Öyle zaten."

"Bayılacağım şuraya."

"Üstüme doğru bayıl ki dikkat çekmeyelim."

"İyi, iyi."

Kısa bir sessizliğin ardından, "Bana ne söyleyecektin sen?" diye sordu Rachel.

"Ha? Ne söyleyecekmişim?"

"Ben nereden bileyim Yoongi?"

"Ay asıl ben ne bileyim. Unuttum gitti." Aslında unutmamıştı. Seni seviyorum cümlesini nasıl unutabilirdi ki?

"Neyse o zaman. Aklına gelirse söylersin."

Yoongi cevap vermek yerine arka sıradaki koltuklara dönüp baktığında hem Weol'ün, hem de Seokjin'in çok alakasız yerlere oturmuş olduğunu gördü. Seokjin güya tezahürat yapıyor, Weol de elindeki kamerayla gururlu bir anne edasıyla Jungkook'u videoya çekiyordu.

"Bunlar da bizi enayi sanıyor..." diye mırıldandı Yoongi.

"Ben şahsen enayiyim, onca süredir farkına varmadık sonuçta."

"Ben hep hissetmiştim... Zaten arabadayken Weol noona biriyle mesajlaşıyordu," dedi. "Biliyordum böyle olacağını..."

"Rona da kesin olmayan bir şeyler görmüştü zaten. Ne de körmüşüz meğer." Devamını getirmesine gerek yoktu. Yoongi otomatikman sırıtmıştı. Sevimli bir andı, Rachel'ın telefonu titreşene ve Yoongi ekranda "Baekhyun ♡" yazısını görene kadar tabii.

İsminin yanına bir de kalp mi koymuştu yani? Peh.

Rachel başını eğip mesaj yazmaya başlayınca Yoongi sessizce ofladı. Bu kuru gürültüde Rachel'ın onu duymamış olduğuna seviniyordu. Bezgin bakışlarını maça dikti, Jungkook sayı atmıştı ve taraftarlar heyecanla bağırdı. Yoongi ise baygın bir ifadeyle elini Hoseok'un kucağındaki mısır pakedine uzattı.

AUTUMN OUTSIDE ▬ kim seokjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin