15

46 8 69
                                    

🍁
                    
                   

SEOKJIN, MASALARI SİLERKEN Abyss'te tek başına olduğunu biliyordu ama yine bağıra bağıra şarkı söylemek yerine kısık sesle mırıldanmayı seçmişti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

SEOKJIN, MASALARI SİLERKEN Abyss'te tek başına olduğunu biliyordu ama yine bağıra bağıra şarkı söylemek yerine kısık sesle mırıldanmayı seçmişti.

"Sadece bir adamım, dünyayı ellerimde istiyorum. Sahilden nefret ederim," Elindeki nemli bezi katladı. "Ama Kalifornya'da, ayaklarım kumda duruyorum."

Akşam olmuştu, hava henüz parlak koyu mavi tonlarındaydı ve Yoongi eve beş dakika önce gitmişti. Seokjin bu saatten sonra fazla bir kimsenin geleceğini sanmıyordu ama kafeyi erkenden kapatmayı da düşünmüyordu. Kazağının kollarını sıvayıp bezi yıkadıktan sonra arka taraftaki odanın, mutfağın ve tezgahın ışıklarını söndürdü ve kafenin iç kısmına yöneldi.

Tavanın köşesindeki turuncu lambaları izleyip düşüncelere dalmak için harika bir geceydi.

Yoongi'nin son zamanlardaki durgunluğunu düşündü. Ona birkaç gün önce Rachel'a karşı dürüst olmasını tembihlese de, kendisinin asla Weol'e açılma cesareti bulamıyor oluşu komikti. Bunun sebebi belki de Weol'ü kaybetmek istemiyor olmasıydı, bilemiyordu. Eğer hayatı boyunca aradığı şeyi, huzuru ve sevgiyi ona koşulsuzca veren bu kadını yitirirse bir daha asla toparlanamayacağından korkuyordu. Öte yandan, Weol'e hislerini açma konusunda onu endişelendirmeyen bir şeyler de vardı. Yıllardan sonra aralarında öyle sağlam bir dostluk bağı oluşmuştu ki, aşk bile bunu bozamazdı sanki.

Ben senin ailen olurum, demişti Weol ona sıkı sıkı sarılırken.

Seokjin'in yüzünde sevgi dolu bir ifade belirdi. Tanrım, onu çok seviyorum diye düşünmeden edemiyordu. Kalbinde yeşeren cesaret tohumlarıyla beraber, içi içine sığamaz oldu. Mutluluğu böylesine derinden tatmayı özlemişti.

Kapı açıldığında tepedeki küçük çan şıngırdadı. Müşteri geldiğini düşünerek yerinden kalkan Seokjin, görmeyi beklemediği o yüzü tekrar karşısında bulmanın şaşkınlığıyla bir süre hareket edemedi.

Ağabeyi gelmişti.

Yanında ondan biraz minik kalan, kâküllü, boğazına kat kat atkı sarılmış, sevimli yüzlü bir kadın vardı.

Seokjin'in başka birinin yanında abisini terslemenin kabalık olacağını düşünerek sessiz kaldı. Gözlerindeki ifade onun burada olmasını istemediğini anlamak için yeterliydi zaten.

"Hoş geldiniz," dedi tamamen nötr bir sesle.

Seokjoong, eldivenlerini çıkarıp montunun cebine tıkarken mahcup bir ifadeyle kardeşinin gözlerine baktı. "Sadece konuşmak istiyoruz."

"Tamam... Şöyle buyrun."

Kafenin ortasına doğru, duvar tarafındaki bir masayı işaret etti ve ikisinin oturmasını bekledi. "Bir şeyler içmek ister misiniz?"

AUTUMN OUTSIDE ▬ kim seokjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin