28

30 5 38
                                    

WEOL, STRESTEN PATLAMAK ÜZERE OLAN BİR BOMBA GİBİ dizini sürekli olarak sallarken bir yandan tırnağındaki ojeleri soyuyor, bir yandan da dudaklarını kemiriyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

WEOL, STRESTEN PATLAMAK ÜZERE OLAN BİR BOMBA GİBİ dizini sürekli olarak sallarken bir yandan tırnağındaki ojeleri soyuyor, bir yandan da dudaklarını kemiriyordu.

"Stres kombosu yapmışsın bir tanem. Kıyma o güzel dudaklarına."

Hastane koridorunda pek bir kimse yoktu. Bekleme alanında oturuyorlarken karşıdaki pencereden az önce batmış olan güneş, son turunculuğu da peşinden götürüyordu.

"Benim hayatım zaten stres kombosu," diye yanıtladı Weol. İç çekerek oturduğu yerde Seokjin'e doğru kaydı ve onun montunun fermuarını açarak kollarını adamın beline sardı, sonra da başını onun sıcacık göğsüne gömdü. "Kaderim kader olsaydı, ben bu kadar acı çeker miydim ha?"

"Bir de bayıl istersen yahu."

"İçinden insan çıkma ihtimalini bir düşün bakayım, bayılıyor musun, bayılıyor musun?"

"Ben bunu kast etmemiştim..."

Weol gözlerini yumup adamın kolları arasına iyice yerleşti. Bu soğuk havada yavru kedi gibi sığındığı yer kusursuzdu. "Sanki iç organlarım içeride bayram temizliği yapıyor Seokjin. Korkuyorum."

Titredi, ama üşüdüğünden değil. Hayatın hiç beklemediği bir yönünden esen rüzgarlar yüzünden. İçi üşüdükçe sevdiği adamın boynuna sığındı. Burada yeterince uzun süre kalırsa korkularını unutabilirdi belki.

Jin ellerini kadının sırtında birleştirerek onu kanatları altına aldı. "Bir tanem, ben yanındayım ya?"

"Ama buna hazır değilim, gerçekten değilim. Hanjun nasıl oluyor da öyle sakin kalabiliyor anlamıyorum."

"Annelik hissi diyor, ben çok anlamadım."

"Anlamazsın tabii."

"Hmm. Pasif agresif."

"Çarpacağım ha."

"Dudaklarınla, dudaklarıma mı?"

"Ne olduysa o dudak yüzünden oldu, adi herif."

"O gece öyle demiyordun ama," Seokjin'in sesindeki flört on metre öteden hissedilirdi.

Weol onun göremeyeceğini bile bile gözlerini devirdi. "Seni öldürüp nereye gömsem onu düşünüyorum, bir saniye."

"Beni ancak aşkından öldürebilirsin sevgilim."

Weol kıkırdadı. "Salak."

"Senin salağınım, doğruya doğru şimdi..." Seokjin azıcık geri çekilip kadının yüzünü elleri arasında tuttu ve ışıl ışıl gözlerini onunkilere dikti.

"Sadece bir şey söylemek istiyorum; eğer bir bebeğimiz olursa, ikinizi mutlu etmek için her şeyi yaparım. Her şeyi, Weol. Anlıyor musun?" Dolgun dudaklarını sevgilisinin yanağına kondurdu. "Seni ne kadar sevdiğimi biliyor musun?"

"Biliyorum."

"İşte onu yetmiş sekiz ile çarp, sonra karekökünü al, sonra da koordinatlarını söyle."

"Ne?"

"İşte seni o kadar seviyorum."

"Matematik aşk hayatımda bile peşimi bırakmıyor, yeter artık ya."

Seokjin kıkırdayınca Weol de kendini tutamayıp ona katıldı. O gün modu iyiden iyiye düştüğü ve endişesi de ters orantılı olarak yükseldiği, hatta arşa çıktığı için Seokjin'in onu güldürmeye çalıştığını biliyordu. Mutluluk virüsünün ta kendisiydi bu herif. Fakat içindeki endişeyi geçirmeye yettiği söylenebilir miydi, orası muamma.

Weol derince iç çekiverdi. "Ama içinde bulunduğumuz duruma hazır hissetmek istiyorum ben. Doğru zaman geldiğinde... ve şimdi hazır değilim."

"Ben de öyle, sonbaharlı hayatımın kiraz çiçeği. Hazır olmak en önemlisi fakat her ihtimal için söylüyorum. Asla endişelenmene gerek kalmayacak çünkü hemen yanı başında olacağım. Gerçekten. Söz veriyorum."

Weol bir süre diyecek bir şey bulamadı. Yapabildiği tek şey bu adamı öylece izlemekti. "Seni öyle seviyorum ki ağlayacağım şuraya. Rona'nın da dediği gibi, salyangoz era." Kaşlarını çattı. "Ulan, ya gerçekten hamileysem?"

"Bebeğim,"

"Bebek deme bana Seokjin yaaa..."

"Güzelim, sevgilim, hele bir bak bana." Adam güven verecek bir şekilde gülümsedi. "Böyle düşünerek bir yere varamayız ki. Doktor gelene kadar buradayız ve eğer her üç saniyede bir kendi kendini korkutursan, sence birazcık bile sakinleşmen mümkün mü? Ay parçam?"

"Anti romantiğim ben." Weol somurtarak arkasına yaslandı ve tam Seokjin ona bir şey demek için ağzını açar açmaz, şöyle ekledi: "Eğer geçen gece öyle demiyordun ama, diye cevap verirsen seni şu camdan aşağı atarım."

Seokjin sırıtarak kolunu sevgilisinin omzuna attı. "Diyecektim ki, ya taşlar aslında yumuşaksa ama biz onlara dokununca sertleşiyorsa?"

"Rahat bırak beni yelloz."

"Ben de seni seviyorum."

bölüm bir tık aceleye gelmiş olabilir, ilham gelince kendimi tutamadım ve bitince de gaza gelip hemen yayımlamak istedim o yüzden bu seferlik tweet görmüyoruz

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

bölüm bir tık aceleye gelmiş olabilir, ilham gelince kendimi tutamadım ve bitince de gaza gelip hemen yayımlamak istedim o yüzden bu seferlik tweet görmüyoruz

bölümün aşırı kısa olması gerçeğini görmezden gelelim, 682'nin karakökü kadar uzun bir süredir ao yazmadım o yüzden bir ayağımız alışsın

yorum yapın da motive olayım azıcık

neyse, siz bu mesajı okurken ben çoktan sonraki bölümü yazmaya başlamışımdır canlarım

AUTUMN OUTSIDE ▬ kim seokjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin