Taehyung ne zaman deltasına bu kadar bağlı hale geldiğini anlayamıyordu. Ne zamandan beri onsuz geçirdiği anlardan keyif almayı bırakmıştı? Bir süre önce arkadaşıyla yaptığı sohbetten keyif alıyordu. Annesiyle mutfakta yaptığı küçük konuşmalardan, kardeşiyle bahçedeki salıncakta sallanmaktan, alfa babasıyla yaptığı güreşlerden ve sonucunda babasının bilerek kaybetmesinden çok mutlu olurdu. Bir süre önce ama hangi süre olduğunu bilmiyordu.
Hala mutluydu, gülümsüyordu, kahkaha atıyor ve eğleniyordu ama dakikasında aklına deltası geliyordu. Tıpkı şimdi olduğu gibi dikkati ona kayıyor ve diğer her şey silikleşiyordu.
Bunu ilk fark eden arkadaşı oldu, Taehyung'u çok iyi tanıdığı için ona incinmedi aksine ne düşündüğünü biliyormuş gibi, "Deltanı mı özledin?" diye sordu.
Taehyung konuşmaya dönmek için duyması gereken kelime buymuş gibi, "Evet." dedi. "Çok özledim."
Arkadaşı onun bu haline güldü, "Daha dün birlikte değil miydiniz?"
"Öyleydik n'olmuş ki?"
"Sanki yıllardır görüşmüyor gibi pencereye tünedin. Cidden bu kadar çabuk mu özledin?"
Taehyung da cevabı bilmiyordu. Gerçekten bu kadar çabuk mu özlemişti? Galiba evet. Dün geceyi birlikte geçirmişlerdi, birlikte sarılarak uyumuşlardı. Sabah Taehyung parmağında bir yüzükle uyanmıştı, dünyanın en güzel sabahıydı ama kahvaltı bile yapamadan sürüdeki acil durum yüzünden ayrılmak zorunda kalmışlardı.
"Kaç saat oldu ki? Sekiz dokuz mu? Çabuk değil sanki... Çok zaman olmuş."
Arkadaşı güldü ama bir yandan da gözlerini devirdi. "Taehyung sadece beş saat olmuştur."
Omuzlarını silkti, "Olsun yine de özledim ben. Özlenmeyecek biri değil ki. Yanımda olsun yine özlerim."
"Bu gidişle zaten öyle olacak gibi... Neyse detayları anlat artık, bak artık parmağında yüzük bile var. Ne zaman annenlere anlatmayı düşünüyorsun?"
Aynı anda kapıda dinlemekten yorulan annesi de kapıyı açtı ve, "Evet annecim ya gerçekten ne zaman anlatmayı düşünüyorsun? Seni sıkıştırmak istemiyorum ama cidden biraz daha mırıl mırıl konuşup bir şeyleri saklarsan sütüm başta olmak üzere üstündeki her hakkımın peşine düşeceğim." diyerek serzeniş etti.
Taehyung bu beklemediği giriş ve konuşmayla şaşırdı ama çok düşünmesine gerek kalmadan annesinin haklı olduğuna karar verdi. Bu zamana kadar annesiyle hep arkadaş gibiydi, ona her şeyini anlatır asla aralarına sır ya da yalan sokmazdı ama ruh eşini bulduktan sonra işler sanki biraz değişmişti. Kimseye ruh eşini anlatmak istemiyordu. Kıskançlık mıydı bu? Sanki Seokjin'in ona ne kadar iyi davrandığını anlatırsa insanlar Seokjin'e aşık olur sanıyordu... Annesi hariç ama annesine de anlatası gelmemişti şimdiye kadar.
"Hislerimin içinde çok boğuluyorum," diye mırıldandı ellerini bacaklarının üstünde bir araya getirirken. "Her gün yeni bir hisle tanışıyorum sanki ve o esnada bunları nasıl anlatırım hiç bilmiyorum bu yüzden size anlatamadım."
"Nasıl hisler bunlar? Umarım güzeldir."
"Çok güzel hisler, anne." dedi Taehyung gülümserken. "Bir ay boyunca ölü gibiydim biliyorum hepinizi çok endişelendirdim ama şu an düşündüğümde o hislerin bile güzel olduğunu fark ediyorum. Seokjin bana biraz kötü bir yolla bile olsa başkalarının düşüncelerine kafayı bu kadar takarsam nasıl bir hayatım olacağını gösterdi. Başkalarının düşüncelerine verdiğim önem yüzünden az kalsın onu kaybedecektim... Korkunç. Birlikte çok az şey yaşadık ama yine de kaybedeceğim o kadar çok şey vardı ki onunla beraber."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pup, taejin ✓
Fanfiction"Tanrıyla aram bozuk, yavru... Bu dünyada sensiz dokuz sene geçirmemi sağladığından beri onunla görüşmüyorum." [Omegaverse/mpreg içerir.]