---♡---
Seçenekler tükenir miydi?
Belki. Ama bu sevdiğimiz insanlar için geçerli değildi. Çünkü seven sevdiğini seçeneklerin acımasız zorunluluğuna mahkum etmezdi.
Tıpkı benim şu anda kalbimi bu zorunluluğa mahkum etmediğim gibi.
Onun için kullandığım eski numaramı engellediği için yeni numara alıp yazmayacaktım. Çünkü biliyordum ki konuşmak istemeyen biri oradanda engellerdi. Bu sebepten ötürü daha makul şekilde onunla iletişime geçecektim.
Mektuplaşarak.
Sanki aralarına kilometreler giren ve bu kilometreleri sararmış kağıdın üzerinde yayılan mürekkeple aşmaya çalışan iki aşık gibi. Sözlerimiz uçup da gitmesin diye çabalayan sevdalı biri gibi ona mektup yazıp çalıştığı kafenin önündeki posta kutusuna koyacaktım.
Ahi her sabah o posta kutusunu açıp içini kontrol ederdi. Ve bu sabah benim mektubumu da görecekti.
"Neva," diyerek seslendi annem arkamdan. Hazırlanmıştı, okula gidecekti. Lise de tarih öğretmeniydi kendisi. "Günaydın annem." Ellerini sırtıma sarıp saçlarımdan öptü.
"Günaydın çiçeğim!" Heyecanlıydım mektup yazacağım için. "Çok güzel olmuşsun bugün de." Elinden tutup kısaca döndürdüm onu kendi etrafında. "Tam bir İzmir hanımefendisi."
"Yalancı seni." Tebessüm edip burnumun ucunu sıktı. Saniyelik kendini toparladığında bir anda ciddileşmişti. "Dershanen nasıl gidiyor, memnun musun? İstersen alışmadan başka yere de gidebilirsin?"
"Çok memnunum anne." Ahi var mesela orada, derslerin en güzelini öğretiyor bana. Beni kendimle tanıştırıyor sanki. "Babam sana sorun çıkartmıyor değil mi?" Babamın lafı geçtiği anda annemin bile yüz ifadesi benim gibi değişiyordu. Çünkü babam beni o kadar sevmezdi ki bunu her an belli etmekten çekinmezdi.
"Boşver sen babanı. Parasını ben veriyorum sonuçta, karışamaz." Zorla güldü benim için. Yanağımdan öpüp geri çekildi. "Akşama pizza yapacağım geç kalma." Odadan çıkarken el salladım arkasından.
"Bir tanesinnn!" Diyerek seslendim. Kapı sesini duymamla masamın başına geçtim ve geceden hazırladığım zarfı ve kağıdı çıkarttım. Dolma kalemle yazacaktım ona. Her şeyin en güzel şekilde olmasını istiyordum. O bunu hak ediyordu.
Kağıdın başında bir süre bekledi dolma kalemim öylece. Yıldız dolu kavanozumun içindeki yıldızlar parlıyordu bizim için. Gözlerini gözlerimin önüne getirdiğim an nefesimi tuttum. Sanki ne yazarsam yazayım eksik kalacakmış gibiydi.
Ahi'ye
Seninle görünüşün için konuştuğumu düşünmen her ne kadar kalbimi incitse de bu mektubu yazacak kadar da benim için değerlisin. Her şeyin görünüşten ibaret olmadığını bilecek olgunlukta olduğumu düşünüyorum Ahi. Çünkü sen bir bedenden fazlasısın. Ben senin ruhunu görüyorum desem bana inanır mısın?Bana yazması için yer ayırırken yazımın her yerine küçük yıldızlar çizmiştim. Sanki bunları çizersem Ahi karanlıkta kalmayacakmış gibi. Ellerim şimdiden hafif hafif titrerken mektubumu özenle katlayıp zarfın içine yerleştirdim. Yıldız dolu kavanozun içindeki yıldızlardan yeşil olanını seçip zarfın içine koydum onu da. Ağız kısmını güzelce yapıştırıp beni anımsaması için köşesine not düştüm.
Beni tanımayan sana, Ahi'ye.
İçim deniz gibi kabarıyordu. Taşacaktım resmen. Duygularım akıp gidecekti. Hızlıca eşyalarımı toparlayıp çıktım evden. Elimdeki zarfla koşar adımlarla yürüdüm sokakları. Kafenin açılış saatinden önce durdum önünde. Ahi birazdan gelecek, buradaki posta kutusunu kontrol edip kafeyi açacaktı. Daha sonra işi diğer çalışana devredip benimle aynı dershaneye gelecekti.
"Sakin ol Neva." Terleyen avuç içimi üzerime silip elimdeki zarfa son defa baktım. Posta kutusunu açıp içine koyduğumda sadece benim zarfım vardı. Kesin görecekti. Kapağı kapatıp karşı binanın olduğu yere gittim. Duvarın arkasından izliyordum onu. Kalbim çıkacaktı, hissediyordum.
"Bana yaşattığın heyecandan haberin olsa Ahi, sever miydin acaba beni?" Saklanan küçük çocuklar gibi duvarın arkasında onun gelmesini belirliyordum. Bacaklarımda güç kalmamış gibiydi sanki, titriyordu. Ellerim duvarın köşesinden sıkıca tutunmuştu düşmemek için.
Ve sadece onu birkaç saniye görmek yetiyordu yuvarlanıp gitmek için.
Karşı sokaktan gelişini görmemle nefes almayı bırakıp kahverengi gözlerimi üzerine diktim. Beyaz düz tişört ve siyah eşofman altı giymişti. Dalgalı ve hafif uçları kıvırcık kahverengi saçlarının üzerine düşen güneş ışınlarıyla parlıyordu resmen. Her adımını özenle takip ettim. Posta kutusunun önünden geçip gidecekti ki bir an durup kapağı açtı. Nefes almam gerekiyordu ama yapamıyordum. Mektubum şimdi elleri arasındaydı. Benden bir parça dokunmuştu tenine. Sanki ben dokunuyormuşum gibi hissetmiştim.
Mektup elinde posta kutusunu kapattı. Rengini bilmediğim gözlerini mektubun üzerinde gezdirdi. Dudakları kıvrıldı sanki, güler gibi oldu. Bakışlarını kaldırıp etrafa bakındığında geri çekildim hafiften. Lakin o çoktan elindeki mektupla kafeye girmişti.
Derin bir nefes aldım. Elimi kalbimin üzerine koyduğumda gözlerimi kapattım.
Artık onda benden bir parça vardı. Bir parçam ondayken birbirimizden hemen kopmak olmazdı değil mi? Biraz da olsa tutunsam ona kendinden ayırmazdı değil mi beni?
Bilmiyordum.
---♡---
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seviyorsan Fısılda
Novela Juvenil❧ çünkü o şiirlerin içindeki sevgiliydi aşkı hak edenlere ithaf edilmiştir