11

177 23 10
                                    

Sevgili sevgilim,

Acılarını bile tarif etmekten aciz ve korkak olan ben, senin hasretinle her gün, yavaş yavaş eriyip bitmekte. 78 gündür. Rüyalarımda beraberiz yalnız.

Şu an onunlasın, benimle değil. Deja vu yaşıyor musun? Çünkü bir başkasıyla geçirdiğim her bir vakit, gözümde sen canlanıyorsun sevgili sevgilim.

O'na ne zaman söyleyeceksin, biz bunların hepsini daha önce birlikte yapmıştık. O bunları özel sanıyor. Deja vu yaşıyor musun?

En sevdiğin çiçeklerden aldım bugün. Fulya çiçeği. Odamızdakiler sen olmadığın için soldu sevgilim. Aynı benim gibi, onlar da sana muhtaçtı. Sen hepimizin güneşiydin, sen gittiğinden beri en soğuk ve karanlık geceleri yaşıyorum sevgilim.

Şimdi aldım ve bu güzel çiçekleri senmişçesine seviyorum.

ah sevgilim, sen Fulya'ydın; ben ise rüzgar.


Sizlere fulya çiçeğinin öyküsünü sunmak isterim.

Bir zamanlar dağların doruklarında güzeller güzeli Fulya yaşarmış. Cemre toprağa düştüğünde kış uykusundan uyanır, baharla tomurcuklanır, yaz boyunca da binbir renkte çiçekler açıp, kokusu ve güzelliği ile görenleri kendine hayran bırakırmış.
Biraz aşağılarda ise Bahar Rüzgârı yaşarmış. Vadinin tüm çiçeklerine birbirinden güzel şarkılar söyleyerek, çiçekler adeta kendilerinden geçip onu dinlerken, o fark ettirmeden onların çiçek tozlarını alıp koynunda gizlediği kutusuna atarmış. Çünkü Bahar Rüzgârı'nın en büyük hayali, bu çiçek tozlarını karıştırıp bir gün kendine muhteşem güzellikte yepyeni bir çiçek oluşturmakmış. Bu yüzden hep daha güzel ve mis kokulu çiçekleri arar dururmuş.
Bahar Rüzgarı bir gün çok farklı bir çiçek kokusu duymuş, koku yukarılardan geliyormuş. Hemen tırmanmış yukarılara ve birden o kokuları yayan Fulya'yı görmüş. Başlamış bildiği en güzel şarkıları söylemeye. Fulya da tatlı tatlı yapraklarını okşayan rüzgârı büyük bir hoşnutlukla dinlemeye koyulmuş... Bahar Rüzgarı, Fulya'nın kokusu ve renkleriyle adeta büyülenmiş ve çiçek tozlarını almaya kıyamayıp, hep "yarın alırım," diyerek günlerce ertelemiş.
Ama bir gün Fulya, Rüzgâr'ın can dostu Nergis'in çiçek tozlarını çaldığını görmüş. "Bu olamaz, benim arkadaşlarımın gelecek baharda yeniden canlanmaları için bu tozların toprağa düşmesi gerekir, bu rüzgâr onları çalarak ömürlerini sona erdiriyor," demiş ve hemen kendini sıkı sıkıya kapatmış. Rüzgâr gelince de gözyaşları içinde ona her şeyi gördüğünü ve ondan nefret ettiğini söylemiş. Rüzgar o tozları kendi mükemmel çiçeğini yaratmak için aldığını Fulya'ya anlatmaya çalışmış, ama nafile. Ve sonunda bıkmış, "artık yeter zamanı da gelmişti," deyip, o güne kadar topladığı çiçek tozlarını toprağa serpmek için kutusunu açmış. Bir de ne görsün, tozlar kutunun içinde günlerce havasız kalmaktan bozulup küflenmemiş mi? Rüzgâr, işte o günden sonra hayalleri tükenmiş bir şekilde avare avare esip durmuş.

Sonrasında üzüntüden harap olmuş Fulya. Doğa ana onun haline üzülerek ninniler söyleyerek iyileştirmiş kucağında. Bir gün beyaz bir odada uyanmış ve o sırada karlar prensi ile karşılaşmış. Fulya bu çok güzel bembeyaz dünyayı yaratan Karlar Prensi'ne birden aşık oluvermiş, hemen incecik zarif gövdesi ile ona yönelmiş. İşte o günden beri herkes bu dağ fulyasına Kardelen demeye başlamış. Ve Kardelen ile Karlar Prens'i sonsuza dek büyük bir mutlulukla birlikte yaşamışlar. Lakin arkada boynu bükük bir rüzgar kalmış.


Not: Fulya çiçeği, unutulmamayı ve ölümsüzlüğü simgeler.

 Emek verdiğim ve özenerek yazdığım bir bölüm oldu umarım beğenmişsinizdir!

yara / kagehinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin