Keyifli okumalar, tabii ne kadar mümkünse 😘☘️☘️☘️
36. BÖLÜM
"Nerede?" Diye bağırdım. Kanımdaki telaş damarlarımda çılgın gibi gezinirken sakin kalmak çok zordu.
Via koşturarak arkamdan gelirken "Yukarıdaki revirdeler," dedi. Zonan en azından şifacıların elindeydi. Bu iyi bir şey sayılırdı ancak yalnızca sayılırdı. Gerçekten iyi olan bir şey yoktu. Durumu iyi değil.
Sanki kafamı sallayıp gözlerimi kırpıştırdığımda her şeyi geri alabilecekmişim gibi Via'nın sözlerini aklımdan silmeye çalıştım.
Her şey karmakarışıktı. Duvarlar üzerime geliyor, ayaklarımın altındaki merdivenler yukarı kalkıyordu. Sarayımı bile tanıyamıyor gibiydim. Bambaşka bir yerde, bambaşka bir bedende, yapayalnız ve endişe içinde.
Yalnızca bir şeyden kesinlikle emindim; bütün hücrelerimin tek hissettiği saf, katıksız, acımasız bir korkuydu. Tertemiz bir korku.
Tek düşünebildiğim Zonan'dı. Onu görmem gerekiyordu. Yüce Işık! Onu görmem ve bir şekilde iyileştirmem – nasıl yapacağıma dair hiçbir fikri olmasam da – gerekiyordu. Durumu iyi değil. Hayati tehlikesinin olduğunu söylediler.
Ah. Lanetler.
"Nix, biraz sakin olur musun?" dediğinde olduğum yerde durup Via'ya baktım. Sakin olmak mı, şu an mı?
"Zonan yaralandı ama ben hiçbir şey olmamış gibi öylece hayatıma devam mı edeyim, yani?"
Via, bu kadar korkacağımı düşünmemiş olmalıydı ki kekeleyerek "Hayır, öyle demek istemedim," dedi. "Sadece biraz daha sakin olabilirsin."
Sakin olmak ya da olmamak bir çözüm değildi. Beni oyaladığı için olduğum yerde inleyip sinirle arkama döndüğüm gibi revire giden koridora koştum.
Revirin önündeki koridor epey kalabalıktı. Çoğu kraliyet üyelerinden oluşan krallar ve kraliçelerdi. Koşturarak geldiğimi görenler kenara çekilerek revirin kapısına kadar yol açtı. Gözümün hiç kimseyi görmediği hesaba katıldığında kendimi hışımla revirden içeri atmak için kapıya davrandım ama güçlü bir çift kol etrafıma dolanıp hızımı bıçak gibi kesti. Dönüp kolun sahibine baktım.
İmparator.
"Bırak," dedim, hışımla. Ama babam tam tersini söylemişim gibi daha sıkı tuttu. "Işık adına, beni hemen bırak!"
"Nix, beklemek zorundasın."
"Beni. Hemen. Bırak!" Öyle yüksek sesle çığlık attım ki kraliyet mensupları büyük bir şok dalgasıyla geri çekilmek zorunda kaldı. Babam dahi olsa imparatora bağırmak. Eğer onun kızı olmasaydım kellem çoktan gövdemden ayrılmış olurdu. Ama ne var ki ölümden korkan biri değildim.
Neredeyse kükreyerek "Burada bekleyeceksin," dediğinde kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum. Ne kadar da kızını düşünen bir babaydı (!).
Babama ölümcül bakışlarımdan birini gönderirken "Bırak," diye fısıldadım. "Bırak beni. Onu görmek zorundayım." Bir çeşit içgüdü gibiydi. Zonan'ın vurulması. Kütüphanedeyken hissettiğim acı. İçimden bir ses Zonan'ın bana ihtiyacı olduğunu söylüyordu. Bir şeyler o odaya girmem için damarlarımı kaşındırıyordu.
"Şifacılar izin verene kadar kimse görmeyecek. Kraliçe Selva içeride, sabret."
Bu sefer kahkaha attım. Sanki akmak için isyana kalkan gözyaşlarım kendini kahkaha dalgalarıyla avutuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERİLERİN ŞARKISI
FantezieIŞIĞIN ALEVİ SERİSİ 1. KİTAP "Nixavis, 11 krallığa hükmeden imparatorluğun prensesi ve tahtın gelecekteki varisiydi. Annesinin ölümünün ardından tek sarıldığı kardeşi Via ile denizin ortasındaki adada, büyük sarayda yaşıyordu. 21 yaşına geldiğinde t...