Duyuyor musun, bir şeyler fısıldıyor asılı saat. Seni dinlemiş, kalkıp da gelememiş yanına. Gözlerine bakmış olduğu yerden; dönmüş, dönmüş de durmuş kendi eksenine. Sakladığı bir parça özlemini de yitirmiş üçü pas geçe. Akrep yelkovanına yakalanmış; zaman durmuş, al olan tek kalmış upuzun seyriyle. Sesi yükselmiş; acı, korku, hüzün, belki de biraz nefret. Hepsi var ama mutluluktan bahsediyor yine gözleri. Kocaman gülümsemiş, kavuşmuş düşlerinde sevdiğine.
Saat dörde beş kala, tavana dikilmiş her zamanki gibi. Çatık kaşlı duruşu, nefes hissiyatına varıyor boyundan. Kabası alınmış tahta; üzerine yontulmuş alevli sözleri de ekler, sabreder gelişini. Gün ilerler, gece ilerler, ay yıldız, güneş geride kalır; döner dünya da yine kendisine varır. İki kez doğru konuşur, yalandır diğer bütün bildikleri.
Kelimeleri, titrek boğazından çıkar: kalın ve hafif. Ayrılırlar birbirinden. Tonu yakalayamaz, vazgeçer yüreği de kalbine dokunur. Hissetmesi gereken yeridir namı bendesi. Mimikleri gösterir, devam etmez kaldığı yerden; bıraktığı yeri işaretler kalemi. Basittir söylemesi, kan damarı beldeler asi ruh hali. Bedenden bir aheste fışkırır yakın sonuna. Buralar değer uzatmaları, kaybeder siyahi tutanaklarına. Sahi, tutar mı sonu diyarlarına?