3. BÖLÜM HASTANE

21 4 3
                                    

Çıldırmak üzereydim. Eninde sonunda bize zarar vereceğini biliyordum ama bu kadar hızlı olması beni şok etmişti...

Hemen ambulansı aradım. Bir süre sonra polis ve ambulans geldi. Ambulans Zülal'i almıştı. Neyse ki hala yaşıyordu. Bir tane polis yanıma geldi ve bana sorular sormaya başladı.

"Merhaba adım Gediz. Size birkaç soru sormam gerekecek."
Gerçekten şu anda mı bana soru soracaktı. Bu haldeyken?
Hiç istemesem de soru sormasına izin verdim.

"Buyurun dinliyorum"

"Adınızı soyadınızı öğrene bilir miyim?"
"Alin Kara"
"Kaç yaşındasınız Alin hanım?"
Yaşımı ne yapacaktı??
"21"
"Peki. Zülal'i rahatsız eden ya da takıntılı birileri falan var mıydı?"
Elimizde bir bıçak varken nasıl "peşimizde bir katil var" diyebilirim ki?
"Bildiğime göre yok"
"Tamam. En son nerede görüştünüz kendisiyle?
"En son 5 saat önce hep birlikte Zülal'in evinde oturuyorduk küçük bir tartışma çıktı ve Zülal evden gitti."
İşte bu kısmı böyle anlatmamalıydım.

"Neden kavga ettiniz?"
"Okulla alakalı ufak sorunlar işte önemsiz."
İyice gerilmiştim bizden şüphelenmesi an meselesiydi ki o an polisin sorgulayıcı bakışlarını üzerimde hissettim.
"Bu kadarı yeterli, gerisini karakolda konuşacağız."
...

Karakoldan içeri girdiğimizde hepimizi farklı odalara aldılar. Girdiğim oda karanlık sadece loş bir ışıkla aydınlatılmış küçük bir yerdi. Oturmam gereken yere oturdum ve beklemeye başladım. İyice gerilmiştim ya hepimiz farklı şeyler anlatırsak. Arkadaşımızın bıçaklanıp bizimde karakola getirileceğimizi nereden bilebilirdik ki?
Bir anda odaya mahkeme suratlı, 40 yaşlarında bir adam girdi. Gerçekten çok soğuktu.
Direkt konuya girdi.
"Merhaba adım Serdar Atmaca"
Birden sorular sormaya başladı. Bu kadar hızlı beklemiyordum...

Olay anında neredeydin?
Biraz klasik olmuştu sanki, bu beyefendinin daha sert bir soruyla başlamasını beklerdim.

"Hepimiz evdeydik."
"Hangi ev?"
"Zülal'in evi."
"Neden oradaydınız?"
Neden mi?
"Biz her hafta bir kişinin evinde kalırız"
"Neden kalırsınız?"
Ne yani gerçekten böyle sorular mı soracaktı?
"Çok yakın arkadaş olduğumuz için"

"Acaba bu kalmaların başka bir anlamı olabilir mi?"

"Ne anlamı olabilir ki?"

"Bilmem belki de Zülal sizden daha şanslı diye onu kıskanıyordunuz ve onu öldürmek istediniz olamaz mı?"

NE?! BU ADAM CİDDİ OLAMAZ.

"Siz ciddi misiniz?"

"Evet neden olmasın her konuda sizden daha şanslı"
Evet haklıydı her konuda bizden daha başarılıydı. "Dersler, aile, ilişkiler, para her şey"

"Evet bizden daha şanslı olabilir ama biz onun çocukluk arkadaşıyız onun mutluluğunu isteriz ve her konuda yanında oluruz ayrıca apartmanda kameralar var incelerseniz o saatlerde dışarı çıkmadığımızı görürsünüz."

"Baktık elbette ama evin içinden aşağı kata inen bir merdiven var oradan inmediğinizi nereden bileyim?"

"O merdiven sürekli kilitli durur ve anahtar sadece Zülal'in ailesinde durur ve şuan ailesi yurtdışında yani o anahtara ulaşamayız."
Sanki diyeceklerini önceden ezberlemiş gibi laflarını sıralamaya devam ediyordu.

"Hadi ama orayı açmak zor olmamalı."
Artık sabrım taşımıştı resmen benimle oyun oynuyordu.

"Bakın Zülal bizim arkadaşımız ve ona böyle birşeyi asla ama asla yapmayız neden böyle yapıyorsunuz anlamıyorum."

"Anlayamazsın zaten Alincim boşver."
Tam o anda avukatım geldi. O kadar rahatlamıştım ki boynuna atlayacaktı.
Avukatım beni oradan çıkardıktan sonra dışarı çıktım, ben dışında herkes oradaydı. Yanlarına gittim acaba onlara da bu saçma soruları sormuşlar mıydı?

"Nasıl geçti?" Diye sorarak yanlarına oturdum.
"Ona bunu bizim yaptığımızı söylüyorlar" dedi Baha.
Belli ki herkese bunu yapmışlardı.
Bu konu hakkında çok fazla konuşmadık, hastaneye gitmemiz gerekiyordu.
...
Hastaneye gittiğimizde Zülal hala ameliyattaydı.
Annesi, eski okulundan birkaç arkadaşı hepsi oradaydı.
Zülal'in babası yoktu. Zülal 3 yaşındayken ölmüştü. Bu kadar sene Zülal'in annesi Zülal'e tek başına bakmıştı...

Ayza "durumu nasıl?" Diye sordu.
Eski okulundan tanımadığımız bir çocuk cevap verdi. "Kimse birşey demedi, hala bekliyoruz."

Bu çocuğu bir yerden hatırlıyor gibiydim. Ama çıkaramıyordum.

"Biz senle daha önce tanışmış mıydık?" Diye sordum.

Çocuk yüzüme gergin bir şekilde bakıp; "sanmam Zülal bizi hiç tanıştırmadı." Dedi.

"Belki de bir yerlerde karşılaşmışızdır." Öğrenmek istiyordum kesinlikle bir yerden tanıyordum onu.

"Bilmem, olabilir." Dedi ve kafasını döndürdü. Konuşmak istemediği belliydi. O anda doktor çıktı hepimiz meraklı bir şekilde ona bakıyorduk.
Annesi "ne oldu? kızım nasıl? lütfen güzel şeyler söyleyin lütfen." Diye yalvardı.

Doktor "Gayet iyi merak etmeyin, şimdilik dinlenecek daha sonra ziyaret edebilirsiniz." Dedi.
Üstümden bir yük kalkmıştı resmen.
...

Zülal uyandığında yanına giren ilk annesi oldu. Sonra hepimiz tek tek yanına girdik.
Artık her şeyi öğrenme vaktiydi.
İçeri girdiğim gibi ona bunu kimin yaptığını sordum. O anda beklemediğim bir cevap geldi.
"Neyi?"
Nasıl yani hatırlamıyor muydu yoksa dalga mı geçiyordu.
"Zülal dalga mı geçiyorsun?"
"Neden dalga geçeyim ben öyle yürüyordum ve bir anda bayıldım"
"Zülal sen bıçaklandın."
Zülal tam kalkıp bana laf yetiştirecekken acıyla bağırdı.
Zülal artık bunu anlamıştı.
"Ama ben.. ben bunu hatırlamıyorum."
"Zülal lütfen hatırlamaya çalış. Hiç mi birşey hatırlamıyorsun?"
Zülal hayır dercesine kafasını salladı.
İşte bu kötüydü. Tek umut Zülal'in uyanmasıydı o da yok oldu.
Birden içeri iki tane polis girdi.
Bir tanesi bizi karakolda sorguya çeken o gıcık polisti.
Sert bir tavırla "Zülal hanımla konuşmamız gerek lütfen dışarı çıkın"
Diye emir verdi.
Hiçbir şey demeden dışarı çıktım.
Boralar kapının önünde bekliyorlardı.
Hemen lafa girdim.
"Zülal size söyledi mi bilmiyorum ama büyük bir sıkıntımız var"
Hepsi meraklı gözlerini üzerime dikmiş söyleyeceğim şeyi bekliyorlardı.
"Zülal hiçbir şey hatırlamıyor."
Ayza "İşte bu hiç iyi olmadı." Dedi.
Bora "Şu gıcık olan Serdar mıdır nedir  başımızı çok ağrıtacak anlaşılan."
Baha "Aynen öyle."
...
Birkaç dakika sonra polisler çıktı. Serdar komiser hepimizi bir hışımla baştan aşağı süzdü. Belliydi bizi rahat bırakmayacaktı. Çıkarken birşey demedi ama bizi sürekli rahatsız edecekti. Belki takip bile ettirebilirdi...
Saat 01:10 olmuştu. Hepimizin burda durmasının bir anlamı yoktu zaten Zülal'in annesi Selma abla bizi eve gitmemizi söylemişti ama yine de bir kaç kişinin orada durması gerekiyordu.
Bu görevi ben ve Ayza üstlenmiştik.
Selma abla Zülal'e bir kaç eşya getirmek için eve gitmişti. Bizde Ayzayla çay almak için kantine inmiştik. Yukarı çıktık. Zülalin odasına girdiğimizde o görüntüyü görmemizle Ayzanın çığlıklar içinde bayılması bir oldu...

BEGONVİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin