Bölüm 3 ⎈ BAŞLANGIÇ

128 17 306
                                    


İyi okumalar.

Lütfen yorum ve oy bırakmayı unutmayın.

Bölüm Şarkısı: Korabak, It's Snowing Like It's the End Of The World

Alcest - Sur L'Océan Couleur De Fer

Alcest - Sur L'Océan Couleur De Fer

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


İnsanoğlu; yüreğin, ruhun, hislerin değerini kumaşların kalitesiyle ölçmeye başladı. Saç şekli, düşüncelerden daha önemli hale geldi. Para sevgiyi, saygınlığı, karakteri satın alabilir oldu.

Ağladı insanoğlu, kimse gözyaşlarının gerçek mi yoksa sahte mi olduğunu anlayamadı. Çünkü gözyaşı, iyi niyeti suiistimal etmek için bir araçtı artık.

Güldü insanoğlu, yüzüne güldüklerinin arkasından rahatça konuşabilmek için.

Sevdi insanoğlu ve dünya paranın sevgiyi bile satın alabileceğine şahitlik etti.

Yalnız öfkelenemedi insanoğlu. Menfaatine zarar gelecek, gücü satın almış adamlar rahatsız olacak korkusuyla. Ya da öfkelendi de, sadece gücünü yettirebildiğine.

Korktu insanoğlu. Bunu öylece, en saf haliyle hissetti, diğer duyguların aksine. Bütün duyguların yerine de korkuyu hissetti, korku insanoğlunun bedenini ele geçirdi. Yiğitlik, insanlık, adalet... hepsi yok oldu.

Kıyafetlerin ötesinde yaşanıyor hayatlar. Çünkü hiçbir kıyafet insanın yüreğini ortaya koymuyor. Bütün tasarımcılar insanın geçmişini, o güne gelmek için geçtiği yolda kimlerden yardım gördüğünü, kimler tarafından yolundan çıkarılmaya çalışılmış göz önüne almadan çiziyor kıyafet modellerini. Hiçbir kıyafet insanın aştığı dağları, geçtiği denizleri, atlattığı yağmurları, takıldığı taşları göstermiyor. Daha beteri kimin yağmurda şemsiyesini sakladığını, denize denk geldiğinde kimin cam simidini patlattığını, dağa rastladığında kestirme yolu kendine saklayanları göstermiyor. İhanetleri, sırtta biriken bıçakları, acıları, yıkılan hayalleri, kırılan hevesleri da yansıtmıyor.

İnsanoğlu ise tüm çıkarımlarını kıyafetlerden yapıyor.

Uyuyakaldığım yerde rahat olamadığım için uyanmıştım ve tavana takılı kalan gözlerimi kırpıştırmak bile dünyanın en zor işiymiş gibi geliyordu. Uzandığım koltukta hiç kımıldamadım.

Düşüncelerimi toparlayamıyordum. Defter o kadar aklımı oyalıyordu ki, uyuduğum uykudan da bir şey anlamamıştım. Bir süre sonra televizyonun ekranına indirdim bakışlarımı. Geçmiş yılların popüler dizilerinden birinin tekrarı vardı. Ne lambayı ne de televizyonu kapatacak gücü kendimde bulamadığımdan sırtımı salona dönüp kendime biraz daha karanlık bir ortam yarattıktan sonra tekrardan uykuya daldım.

Bir çığlık duydum. Çığlık değil, haykırış. Hatta haykırıştan ziyade katledilen birinin acı dolu feryadı. Bu ses bilinçten uzaktı. Düşünceden, mantıktan arınmıştı. Sadece acı vardı. Acı fiziksel mi değil mi anlayamıyordum ama kalp atışım hızlanmıştı. Derin irkilmeyle uyandığımda soluklarım da sıklaşmıştı. Aldığım her derin nefesle kaburgalarım ciğerlerime batıyordu. Yutkunduğumda boğazımın tahriş olduğunu hissettim.

KÂHİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin