Ena, rüyasında boğazına saplanan McGiola kılıcının hissettirdiği ve neredeyse gerçek olduğuna inandığı acı ve korku ile gözlerini alacakaranlığa bürünmüş gökyüzüne açtı. Tanrı aşkına yine uyuyakalmıştı. Son zamanlarda bulduğu heryere gözlerini kapattığını fark etti. Yoruluyordu. Fakat bu kafasını meşgul etmek için bilerek yaptığı birşeydi. Uyku sersemliğinin elverdiği bir hızla yerinden kalkıp çitlerin ardına baktı. Neyse ki, inekleri ahıra kendileri girecek kadar akıl sahibiydiler. Başını iki yana sallayıp bu kez ardında bıraktığı ezilmiş saman yığınına baktı. Normal şartlarda yapması gereken bu yığını şekerleme yapmak yerine hayvanları beslemek için kullanmak olmalıydı. Bayan Drothil gün içindeki beşinci uykusuna yatmadan önce "Samanları ahırlara pay etmeli, kuzu ve buzağılara daha fazla vermelisin" demişti. Genç kız kadının mimikleri gözü önüne geldiğinde gülümsedi. Yaşlı Drothillere bakma görevini bir kaç ay önce babasını kaybettiğinde üstlenmişti. Dahası babası Enayı onlara emanet etmişti. Minnettarlığını ancak bu şekilde gösterebilirdi.
Kahverengi ekoseli kumaşını düzeltip, eteğine doluşmuş saman çöplerini temizledi. Tam rüyasında gördüklerini anlamlandırmaya çalışacak ve gecikmiş görevini tamamlayacakken Andrew'in sesi ile irkildi. "İçeri girin! Herkes içeri girsin!" diye bağırıyordu. Adamın yaşına rağmen çıkan sesine şaşırmaya fırsat kalmadan bir diğer ses ile olduğu yerde sıçradı.
"Dubhghailler!"
"Lanet olsun!" Ena olduğu yerden ok gibi fırlayıp eve girmek için harekete geçti. Doğrusu bu pis barbarların çok yakında geleceğinin farkındaydı. Kapısını sertçe kapatıp sürgüyü çekerken; "Bu kadar da yakın olmamalıydı..." diye söylendi. Dubhghailler McGiola beyinin ölüm haberini tahmin ettiğinden daha çabuk almışlardı. Klan bu derece karışıkken barbarların geliyor oluşu pek iç açıcı değildi.
Kendisine bey tarafından verilen McGiola kılıcını ceviz ağacından yapılma, üzerine gül ve yaprak desenleri işlenmiş sandıktan çıkartıp çabucak ocağın iç kısmına yerleştirdi. Deli gibi çarpan kalbinin yanında devirdiği odunların sesi oldukça az kalmıştı. Yastığının altındaki hançeri alıp pencereye koştu. Sıkı sıkıya örtülmüş pamuklu kumaştan yapılma perdeleri hafifçe araladı. Klan girişine doğru koşan savaşçılar adeta felaketin habercisiydi. Genç kız sıktığı dişleri arasından nefes alıp vererek olacakları korkulu gözlerle izlemeye koyuldu.Klan henüz savaşa hazır değildi. Savaşçıların çoğu McUallis bölgesine gitmişti.Ena baş edemeyeceklerini biliyordu.Perdeyi kapatıp taş ocağa doğru geriledi ve orada beklemeye başladı. Şimdi binlerce düşünce zihnini kemiriyordu. Eğer DUBHGHAİL tam anlamıyla eski gücüne kavuştuysa köyleri yok olacak demekti. Daha önce babasından o barbar adamların gittikleri köydeki kadınlara tecavüz edip esir aldıklarını duymuştu. Dubhghail'de kadınlara yer yoktu.Evlenmiyorlar, yalnızca ihtiyaç gidermek adına karşı cinsi kullanıyorlardı. Ena dudaklarını birbirine bastırıp koyu mavi gözlerini kapının sürgüsüne dikti. Kendisine dokunulmasındansa ölmeyi tercih ederdi. Düşüncesi onu saç diplerinden ayak uçlarına kadar titretti. Artık hançerini tek dayanağı oymuşçasına sıkıca tutuyor, ondan güç alıyordu.
Karmaşa henüz başlamıştı.Ena keskin kılıç seslerinden ve çığlıklardan duyduğu rahatsızlığı başını önüne eğip kaşlarını çatarak belirtti. Şimdi babası gibi bir savaşçı olmayı ve dışarı çıkıp kılıç sallamayı ölesiye isterdi. O, düşünceleri ile boğuşurken kapısı birkaç defa zorlandığında genç kız sobanın yanındaki boşlukta karanlığa gömüldü. Kapı iki kez daha zalimce tekmelendikten sonra gürültü ile açılıp duvara vurdu. Ena'nın mavi gözleri hunharca tekmelenen ahşabın önünde duran iri yarı adamı görünce kocaman açıldılar. Adam vakit kaybetmeden koca ellerini birbirine vurup etrafına bakınmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UISCE BEATHA (YAŞAM SUYU)
RomanceUISCE BEATHA (YAŞAM SUYU) GRAMPIAN DAĞLARININ KORUMA GÖREVİ ÜSTLENDİĞİ DUBHGHAİL, BEYLERİNİN ÖLÜMÜ VE UĞRADIKLARI BÜYÜK SALDIRI ARDINDAN DAHİ BÜYÜK MCGİOLA BEYLİĞİNİN BOYUNDURLUĞU ALTINA GİRMEMİŞ FAKAT SİNEYE ÇEKİLMİŞTİR. YILLAR YILI KENDİ HALLERİND...