* Müzik Aodh'un düşüncelerini yansıtmaktadır.
Aodh Dubghail sert bir adamdı. Hırslıydı, inatçıydı, tuttuğunu koparmaz adeta söker alırdı. Tüm Highlands'ın önünde titrediği, saygı duyduğu dahası korktuğu biriydi. Lakin onursuz değildi. Elindeki matarada bulunan viskinin kalanını kafasına dikerken duraksadı. Tam olarak iki gündür Dubghail"e bağlı küçük beyliklerdeki onu ilgilendirmeyen ne kadar sorun varsa hepsini çözüme kavuşturmuştu. Enadan kaçıyordu. Atını isteksizce kaleye sürerken havaya okkalı bir küfür savurdu. Genç bir kadının onuruna leke sürmüş, kendine hakim olamasa bekaretini oracıkta alacak hale gelmişti. Onu elbette istiyordu. Kendine olan öfkesine rağmen rüyalarında defalarca o anı ve ötesini yaşamıştı. Genç adam tekrar küfretti. Kendisine olan kızgınlığı asla dinmeyecekti. Her ne kadar Ena ile evlenmeyi belkide onu ilk gördüğü anda kafasına koymuş olsa da yaptığı hata affedilmezdi. Yıllardır ugruna savaştığı onuru, klanının adına sürülen çirkin lekeyi temizleme uğraşı yok olup gitmişti. Genç adam böyle düşünüyordu. Enanın gözünde böylesine aşağılık bir vaziyete gelmiş olmak... Hemde ikinci kez...
Aodh iç avluya yaklaştığında altından inip acı kuvvetiyle hayvanı peşinden sürükledi. Yağız kısrak şaha kalkıp direndiğinde kıçına koca bir şaplak atıp hayvanı kaçırdı. Şu an kendi hırçınlığıyla başa çıkamaz haldeydi. Fiona kale kapısının önündeki taş merdivenlerde oturmuş emrettiği atların hazırlanmasını izlerken pek bir sıkkın görünüyordu. Aodh yokluğunda kaleyi ona emanet ederdi lakin bu defa gitmeden önce Ena'ya göz kulak olup ona sorumluluklarına bir parça vermesini emretmişti. Böylece gelini kaçamayacaktı. Belkide çoktan gitmişti. Aodh koca cüssesine rağmen onu oyuna getirip ata nasıl atladıpını anımsayınca başını iki yana salladı. Adımlarını hızlandırarak Fionanın yanına ulaştığında kadın boş gözlerle ona baktı.
"Bana herşeyin yolunda gittiğini söylemeyeceksen sus"
"Herşey hiç olmadığı kadar yolunda, TANRIM! O kadar yolunda ki tüm gün burada oturmaktan başka bir iş düşünemiyorum."
Genç adam kaşlarını çattı. Fionanın kendisiyle alay edip etmediğini anlamaya çalışıyordu.
Savaşçı kadın ayağa kalkıp kılıcını kınına yerleştirirken. " Geldiğine göre ben avlanmaya gidebilirim. Yolculuk için herşey hazırlandı. "
" Fiona, iki at kalsın fakat bir araba hazırla. Bridget ve Hogan benimle gelecek ve sen..."
"BEYİM! Ben kalede kalmaya razıyım. Müstakbel nişanlınızın birkaç mil uzağında olmak iyi gelecek." Kadın bıkkın bir tavırla omuz silkti. Ena kaleyi öyle bir ele almıştı ki Fionanın bunca senedir kuramadığı düzeni iki gün içerisinde kurmuştu. Üstelik kadınlarda bundan oldukça memnun görünüyordu. Aslında kendisi de memnundu. Uzun yıllar boyunca pek çok işi aynı anda yapmaya çalıştığından yorgundu. Şimdi ise yapacak pek birşey kalmadığı için boşluktaydı lakin sıkılmak dışında pek bir şikayeti yoktu.
Aodh iyiden iyiye meraklanmıştı. Acil bir baş onayından sonra içeri girdi. Dikkatini ilk çeken temizlik oldu. Ortalık hiç olmadığı kadar temizdi. Ahşapların verniklendiği kokudan belli oluyordu. Taşlar yıkanalı çok olmamıştı ve yukarı çıkan merdivenlere temiz kırmızı yolluklar serilmişti. Genç adam kaşlarını kaldırdı. Annesi öldüğünden bu yana bu kalede hiç böylesine alımlı bir görüntü olmamıştı. Şu an baktığında kalesinde kendinin değil de bir kadının hakimiyetini hissediyordu. Duvarlara yeniden asılan temiz tabloları inceleyerekyukarı tırmanmaya koyuldu.
Hogan dostunu gördüğüne oldukça sevinmişti. Öyleki ellerini kaldırıp yüksek sesle şükretti.
"Kadınlar çıldırmış vaziyetteler. Kalenin her köşesinde temizlik yapıyorlar dahası gelinin savaşçılarımıza sağı solu boyama ları için emirler yağdırıyor. Verniğin de viski kadar kafa buldurduğunu hiç bilmiyordum."
Aodh gülümseyerek oldu fakat kendini durdurdu. Bu durumdan hoşnut olduğunu belli etmesi günlerce Hogan'ın sözlü tacirlerine maruz kalması demekti. Fakat dostu durmayacaktı. Ellerini beline koyup sırıtmasından belliydi.
" Bir gecede nişanlanıp kaleyi terk ettin. Yoksa gelinin seni ayağına dolanma an için kovaladı mı? İnan bana dostum Leydimin emirleri önünde durabilecek bir savaşçının yer yüzünde var olduğuna inanmıyorum."
Genç adam tek kaşını kaldırdı ardından susması için çenesiyle Hogan'a yolu işaret etti. Haklıydı. Enanın karşısında dizlerinin bağı çözülüyor en öfkeli olduğu anda bile ona karşı koyamıyordu. Ah, şimdi onun yanına koşup kolları arasına almayı ne çok isterdi. Aodh dizginleyemediği düşünceleri karşısında yeniden yüksek sesle küfretti. Arkadaşı ise kaşlarını çatarak ona baktığında koridorun sonunda ahşap çerçeveyi vernikleyen iri yarı savaşçıyı gösterip "Bu işe bir son ver Hogan!" diye söylendi.
Ena kendisine verilen odada şöminenin önündeki varaklı gök mavisi kanepeye otururken tabanlarının yara olduğunu hissetti. Yorgundu. Şöminenin çatırdayan alevini seyre daldı. Taze çıra kokusu etrafını sarmalamıştı. Aodh'un ortadan kaybolduğu günü de hesaba katarsa neredeyse iki buçuk gündür hiç durmadan koşturmuştu. Fionanın ona artık kalenin bir takım işleriyle kendisinin meşgul olması gerektiğini söylemesiyle hiç sorgulamadan harekete geçmiş ve evinde yaptığı gibi tüm kaleyi ele geçirmişti. Eğer onu düşünmekten alıkoyacaksa Bi bu kadar daha iş yapabilirdi.
Çizmelerinin bağlarını çözüp ayaklarını serbest bıraktı ve aynı anda burnunu kırıştırdı. Tanrım! Kokmuştu. Ena şömineyi söndürmek için kullanacağı su dolu kovayı önüne çekip önce çoraplarını çıkarttı. Onlarla ne yapacağını bilemediğinden yanan aleve atıverdi. Bunu yaparken iki gündür görmeyi umut ettiği adamın bir anda odaya girme ihtimalini düşünmüştü. Ayakları bu denli kokmuş bir kadından iyiden iyiye tiksinirdi. "Sanki seni görmek için can atıyor" diye söylendi kendi kendine. Fakat bir an sonra yerinden kalktı ve hızla camı açtı. Yeniden yerine oturup önündeki kovanın için ayaklarını soktu. Ateşin etkisiyle ılınan suyun verdiği rahatlama hissi pahabiçilmezdi. Şu bir gerçekti ki çalışkan olmasına rağmen bir o kadar da keyfine düşkündü.
Sırtını kanepenin yumuşak aralığına dayarken son günlerde olanları düşünmeye koyuldu. İşte yine yapıyordu. Boş kaldığı her handa olduğu gibi düşüncelerinin onu boğmasına izin veriyordu. Kaşlarını çattı ve şöminenin üzerinde duran mutlu kadın figürüne "Ne kadar umursamaz olursan ol bundan kaçamayacaksın." dedi. Bir cevap gelmesini ümit edercesine gözlerini bibloya dikti. "Aklını başına topla Ena McGiola" Genç kız kendi kendini bir kez daha telkin ettikten sonra ovalayarak un ufak etmeye çalıştığı ellerine baktı.
Kimseyle konuşamıyor olmak onu kedere boğuyordu. Hayatında belkide ilk defa anlatacak çok şeyi olmasına rağmen susmak zorundaydı. Eğer konuşursa babasının adına leke sürülecekti. Peki ya Aodh insanlara varsayımlarını anlatırsa ne olacaktı?
Ayaklarını hızlıca sudan çıkarırken "Bu böyle olmayacak" dedi. Gidip Aodh'u bulacak ve kendini olabildiğince ifade etmeye çalışacaktı. Lakin tam kapıdan çıkacakken Bridget hızla içeri girdi. Elinde kendinden büyük bir valiz taşıyordu fakat halinden oldukça memnundu. Alnındaki teri önlüğüne silip neşeyle konuştu.
"Ena! Az önce Hogan bana gelip hazırlanmamı çünkü beyin sana refakat etmemi istediğini söyledi. Üstelik o da gelecekmiş. Tabii ki ona karşı bu kadar sevecen davranmadım. Sadece başımı sallamakla yetindim." Bridget soluklanmak için duraksadı ve Enanın çıplak ayaklarını fark edince kaş çattı. " Leydim, çorapların... "
Genç kız duydukları arasından Aodh'un kalede olduğu ve bugün Mealduine beyi ile görüşmeye gidecekleri kadarını seçip almıştı. Çıplak ayaklarını ise dert etmedi. Tam tahmin ettiği üzere Bridget ona yeni çoraplar vermişti bile. Hızlı bir teşekkürün ardından elindekileri ve çizmelerini giyip tekrar dışarı çıkmaya yeltendi fakat kızın onu kolay kolay bırakmaya niyeti yok gibiydi. Kolundan çekiştirip çekingen bir tavırla "Orada olacak biliyorum, hatta eminim" diye geveledi.
"Kim orada olacak Bridget" Ena kaşlarını kaldırdı.
"Irene Morgan Mealduine... "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UISCE BEATHA (YAŞAM SUYU)
RomanceUISCE BEATHA (YAŞAM SUYU) GRAMPIAN DAĞLARININ KORUMA GÖREVİ ÜSTLENDİĞİ DUBHGHAİL, BEYLERİNİN ÖLÜMÜ VE UĞRADIKLARI BÜYÜK SALDIRI ARDINDAN DAHİ BÜYÜK MCGİOLA BEYLİĞİNİN BOYUNDURLUĞU ALTINA GİRMEMİŞ FAKAT SİNEYE ÇEKİLMİŞTİR. YILLAR YILI KENDİ HALLERİND...