*Müzik Bridget'in düşüncelerini yansıtmaktadır.
BridgetGenç kız Ena ile birlikte kalacakları odaya çıkıp valizi açtı. Dubghail ekosesini üzerinden çıkarıp yanında getirdiği eski kıyafetlerinden birini üzerine geçirdi. Ardından dışarıda geceyi aydınlatan ay ışığına bakarak camın kenarına oturdu. Ena ona nehir kıyısında biraz turlayacağını ve yanında refakatçi istemediğini söyleyerek yanlarından ayrılmıştı. Bu tutumu beyini sinir krizine sokacaktı. Bridget bundan emindi lakin Ena'ya Dubghail beyinin dahi söz geçirebileceğini düşünmüyordu. Ah, nasılda onun gibi olmak isterdi. O ise saklanıyordu, kaçıyordu, Tavsiyelerine uyarak Hogan'ı kendisine bir parça yaklaştırdığının farkındaydı lakin yeterli değildi. Adam onunla oynuyordu. Etrafta kimse yokken onu sıkıştırıyor. Zor durumda bırakıyor. Heyecanlandırıyor ve kalbine tonlarca ağırlığında umut yüklüyordu. Fakat diğerleri yanlarındayken yüzüne dahi bakmıyordu. Onun için değişmişti. Eline su değmemiş narin bir leydiyken şimdi her yeri yara bere içinde işe yaramaz bir kadın olmuştu. Bridget artık dayanamadığını hissetti... Bu şekilde olmayacaktı. Hışımla oturduğu yerden kalkıp ayağıyla valizin kapağını tekmeledi ardından yıllar önce İngiltere'den getirdiği ve Irene'i burada görme ihtimaline karşın giymeyi umduğu toz pembe eteği ve aynı renk işlemeli korseyi çıkarttı. Önce kabarık tarlatanı ardından iki kat jüponu ve son katı olan fırfırlı beyaz eteği giydi ardından kolları kabarık beyaz incili gömleğini ve korsesini taktı. Tüm bunları tek başına giymek ıstıraptı. Bridget gülümsedi. Dağınık saçlarındaki bukleleri özenle toplayıp topuz yaptıktan sonra ellerini önünde birleştirip başını yukarı kaldırdı. Aynanın karşısında kendine bakarken yüksek sesli bir yemin etti.
"Bundan sonra kimse için özünden vazgeçmeyeceksin Bridget Morgan!"
Eteklerini toplayıp odadan çıkarken elinde valizler ile gelen Hogan'a baktı. Elbisesinin korsesinden fırlayan göğüsleri hararetle inip kalkarak onu ele verseler de bakışlarını yere indirmedi. Adam az ilerdeki kapıya valizleri savurup ayaklarını sertçe yere basarak yanına geldi ve onu kolundan tutup hanın ahşap duvarına itekledi.
"Bakıyorum klandan çıkar çıkmaz özüne döndün İngiliz." Hogan'ın içi öfkeyle dolmuştu. Bridgeti bu şekilde görmeyi gruruna yediremiyordu. "Git ve ekoseni giy!"
Bridget kolunu kendine çekerken yutkundu. "Ben İskoç değilim!" Sözleri ardından derin bir nefes aldı. Bey Aodh'a bağlılığı bir ömür devam edecekti. Onun için yaptıklarını asla küçümsemeyecek ve sonsuza kadar minnettar olacaktı lakin kim olduğunu inkar etmeyi şu dakikadan itibaren bırakmıştı. Yaslandığı tahtadan sırtını ayırıp "Ben bir İngilizim!" diye mırıldandı.
"Öylemi? Sana bir İskoç İngilizlere nasıl davranır göstermemi ister misin Bridget Morgan?" Hogan kadını kolundan tuttuğu gibi setçe odanın kapısını açıp onu içeri savurdu. Bridget hemen toparlandı ve korkuyla geriledi.
Hogan öfkeliydi. Kendini kaybetmişti. Kadın, önce ona olan ilgisini çekmiş şimdi ise tamamen umursamaz bir tavırla karşısında dikiliyordu. Sanki tatlı Bridgeti ondan sonsuza dek gitmişti. Genç adam öfkesine yenik düşerek eğilip Bridget'in eteğini kaldırdı ve onu kendisiyle duvarın arasına yaslarken korsesinin iplerini koparırcasına çözmeye başladı. Onu kendisiyle birlikte olmaya zorlarsa gidemeyecekti. Kadının iç çamaşırını indirmeye çalışırken tam olarak böyle düşünüyordu. Çıkaramadığı eteğe küfrederek doğruldu ve göğüslerini kapatan iç gömleğinin düğmelerini sökerek açtı. Eğilip onları öperken yanlış yaptığını biliyordu ve şu dakikadan sonra durmak istemediğinin de farkındaydı. Bembeyaz bebeksi tenine bir kez dokunmuştu. Yıllardır gruruna yenik düşerek kaçtığı kadınsı kokusunu içine hapsetmişti bir kere. Bridget onun olmayacaksa kimsenin olamayacaktı.
Bridget ise kımıldayamıyordu. Gözyaşlarıyla adamı üzerinden iteklemeye çabaladı başaramadığında ise elini arkasında duran şifonyerin üzerindeki kamasına götürüp oracıkta kendi boğazına dayadı.
Hogan onun ne yaptığını fark ettiğinde kan ter içinde geri çekildi. Bridget dağılmış saçları ve kararmış gözleriyle kendisine delirmiş bakışlar atıyordu. Yanaklarından birbiri ardına dökülen gözyaşları Hogan'ı perişan etti.
"B-bridget..."
"Eğer bir adım daha atarsan burada canıma kıyacağım." Genç kız histerik bir şekilde kıkırdadı. "Çok da umursuyorsun sanki..." Kamayı gırtlağına iyice bastırdı. Orada şimdiden ufak bir kesik açmıştı bunu canının acısından hissedebiliyordu. Artık tek bir hamlesi acısına son vermek için yeterliydi. Fakat cehenneme gidecekse bu dünyayı ona cennet kılmayacaktı. Yıllardır içinde tuttuğu her şeyi haykıracak öyle gidecekti.
"Yıllardır baktığın her yerde olabilmek için canımı dişime taktım. Beni gör diye... Bir saniye olsun bana bak diye istediğin her şey olmaya hazır seni bekledim. Peki ya sen ne yaptın? Benden utandın. Sana olan zaafımı kullanıp işin bitince beni bir kenara attın. tıpkı şimdi beni burada kirletip arkanı dönüp gideceğin gibi. Afiştelerle gününü gün ettin hem de gözlerim önünde. Şimdi geriye baktığımda ne görüyorum biliyor musun? Koca bir hiç!" Bridget hıçkırdı. titreyen diğer elini de kamanın üzerine koydu ve derin bir nefes aldı. sessiz attığı bir adamın ardından Hogan'ın gözlerine baktıve titreyen sesiyle konuştu; "Yine de... Biliyor musun? Artık gideceğim. Senden son bir isteğim var." Gözyaşlarına söz geçirmeyi deneyip yutkundu ve burnunu çekerek devam etti. "Gözlerim kapanana dek bana bak Hogan! Tanrıdan tek dileğim senin gözlerine bakarak ölmekti. En azından bunu bana çok görme."
(Ya bunu yazarken gerçekten ağlamama ne demeli şimdi?)
Hogan kımıldayamıyordu. Dizlerinin bağı çözülmüş eli ayağı titremeye başlamıştı. Yapacağı en ufak yanlış hareket ile onu kaybedecekti biliyordu. Bridget blöf yapmıyordu. Boynuna dayadığı kama orada kırmızı bir çizik açmıştı bile Genç kızın titrek bakışlarına korkudan iri iri açılmış gözleriyle bakmayı sürdürdü. Lanet olsun! Gözleri dolmuştu. Birkaç sıcak damla teninden süzülürken aklına gelen ilk şeyi yaptı. Düşünmemişti. Oldukça yavaş hareketlerle belindeki hançeri çıkarıp tıpkı kızın yaptığı gibi kendi boğazına götürdü. Hogan onun olmadığı bir dünyada nefes almak istememişti sadece...
"Öyleyse, sende gözlerini benden ayırma İngiliz. Ayırma ki sonsuzluğa uzanan karanlığımda gözlerin tek ışığım olsun."
Bridget'in titreyen elleri erkeğin boğazına dayadığı hançer ile iki yanına düştü. Son sözleri ise nefesinin kesilmesine neden olmuştu.
"S-sen n-ne yapıyorsun."
"Eğer lanet gözlerim seni görmeyecekse nefes almayı reddediyorum. Hadi Bridget! Gidelim buradan. Birlikte... "
Genç kız titreyerek onun tuttuğu hançere uzandı ve elini tuttu. Gözlerini bir an olsun ondan ayırmaksızın yaklaştı ve dudaklarını onunkilere değdirdi. Bu esnada adamın taş kesilmiş kolunu aşağı indirmeye gayret etmişti. Nihayet hançeri ondan alıp uzağa attığında ise bir saniye dahi beklemeksizin kendini onun kollarına attı. İçini çekerek, hıçkırarak, bağırarak ağlıyor, bıraktığı anda gidecekmişçesine ona sarılıyordu.
Hogan titreyen kollarını Bridget'e dolarken kuş gibi rahatlamıştı. Az önce yaşadıklarının şokunu üzerinden atamayan genç adam Eğilip kızı hoyratça öperken ondan sonsuza dek ayrılmayacağına yemin etti.
(Şarkıyı mutlaka dinleyin youtube da karışık müzik dinlerken kendiliğinden çıktı son satırları bununla yazdım bu tesadüf olamaz...)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UISCE BEATHA (YAŞAM SUYU)
RomansaUISCE BEATHA (YAŞAM SUYU) GRAMPIAN DAĞLARININ KORUMA GÖREVİ ÜSTLENDİĞİ DUBHGHAİL, BEYLERİNİN ÖLÜMÜ VE UĞRADIKLARI BÜYÜK SALDIRI ARDINDAN DAHİ BÜYÜK MCGİOLA BEYLİĞİNİN BOYUNDURLUĞU ALTINA GİRMEMİŞ FAKAT SİNEYE ÇEKİLMİŞTİR. YILLAR YILI KENDİ HALLERİND...