Bölüm 2

915 89 3
                                    

*Müzik enanın düşüncelerini yansıtmaktadır.

Ena bedenine hucum eden korkunç ağrı ile gözlerini açtığında buz gibi taş zemin üzerinde yatıyordu. Soğuk odanın içine yoğun bir küf kokusu hakimdi. Başının gerisini ovalayıp nerede olduğuna baktı. Onunla beraber birkaç kadın daha odada yatıyordu. Güçlükle doğrulup dağılan koyu renk saçlarını elleriyle toparladı. O, henüz nerede olduğunu anlayamamışken iri yarı bir kadın kapıda belirip yeşil gözlerini ona dikti. Ena hayretle ona baktı. Uzun boylu, iri ve oldukça güçlü görünüyordu. Turuncu saçlarını arkasından sıkıca toplamıştı. Belinde fazlasıyla büyük bir kılıç taşıyor ve kırmızı renkli ekose kumaştan giyiyordu. Ena o zaman Dubhghailin bölgesinde olduğunu fark etti. Kadın oldukça sert bir sesle "Kalk!" dediğinde Ena söylenenin aksine yavaş hareket ederek kalktı. Ardından gelen ikinci emir ise "Git ve o aptal görünümünden kurtul!" oldu. Ena üzerindeki kırışık ekoseye bakıp kaşlarını çattı.

"Görünümümde aptal olan hiçbir şey yok!" diye homurdandı. Kadının bakışları korkutucu olsada Ena onun sözlerinin bir şey ifade ettiğini düşünmüyordu. Kollarını göğsünde bağlayıp beklemeye başladı. Kadın ise hiç vakit kaybetmeden onu yakalayıp ekosesini parçalarcasına çıkarttı ve odanın köşesine fırlattı. Ena ona direnmeyecek kadar güçsüz hissediyordu. Kadının kırmızı ekoseyi beline sarmasına söylenerek izin verdi. Ardından onu sürüklediği yere giderken de bir an olsun sesi çıkmamıştı.

Taş koridor boyunca yürüdükten sonra güzel kokulu bir odaya girdiler. Taze pişmiş somun ekmekleri masanın üzerinde sırasıyla dizilmişti. Ocakların başında birkaç kadın hararetle yemek hazırlıyorlardı. Ena o an ne kadar acıktığını fark ketti.
"Bu yeni!" Kadın rahatsızlık veren ses tonu ile konuşmuştu. Diğerleri yalnızca başlarını kaldırıp bakmakla yetindiler. Ena üzerinde onu kaşındıran ekoseyi çekeleyip sessizce masanın başına ilerledi. Bir diğerinin ona göz ucu ile işaret ettiği bıçağı eline alıp önündeki ekmek yığınına baktı. Onları tek tek dilimlemesi ve bunu yaparken çabuk olması gerektiğini deli gibi hamur yoğuran kadının bıkkın görüntüsünden anlaması zor değildi.

"Tüm bunları yapmazsam ne olur?"

"Ben yapmak zorunda kalırım!" Ena başını sesin geldiği karanlık köşeye çevirdi. Una bulanmış, yüzü oldukça bitkin görünen genç kızın soluk gülümsemesine başını eğerek karşılık verdikten sonra bıçağı eline alıp ekmeklerden birini kendine çekti.

...

Genç kız kaç saat boyunca somun kestiğini bilmiyordu fakat şu an iyi bildiği bir şey vardı ki o da bu somunların dışarı taşınması gerektiğiydi. İrice bir sepeti sırtına yüklenip önden giden kadınların peşlerine takıldı. Diğer yandan tüm bunlara ne için sessiz kaldığını düşünüyordu. McGiola kızı kabul mü ediyordu yoksa? Tanrı aşkına, görülmüş şey değildi. Kafasını çok hızlı çarptığı için henüz kendine gelemediği kanısına vardı.
Büyükçe bir alana çıktılar. İki kadın ellerindeki ağır yemek kazanını yere bıraktı. Ena da sırtındaki sepeti indirip elinin tersi ile alnındaki teri sildi. Onlar daha soluklanmadan iri yarı adamlar topluluğu fazla acıkmış görüntüleriyle sessizce alana gelmeye başladılar. Ena'nın dikkatini çeken yemek sırasına giren adamların başlarını kaldırmıyor oluşuydu. Yalnızca tabaklarını uzatıyorlar, yemeğin konulduğuna kanaat getirdiklerinde gidiyorlardı. Genç kız uzattığı yarım somunu fark etmeleri için bir süre beklemek zorunda kalıyordu. Sessizlik Dubhghail vadisinde Ena'nın alışkın olmadığı dereceydi.

Aodh savaşçılarının peşinden enfes kokuların geldiği meydana doğru ilerleyip onlarla birlikte sıradaki yerini aldı. Hogan her ne kadar bir beyin yemek yemek için sıraya giriyor oluşunu kabullenmekte zorluk çekse de Aodh adalet terazisi daima dengede olan bir adamdı. O, Dubhghail'in kötü imajını yok etmek için yemin etmişti ve bunu kendi inandıkları doğrultusunda yapmaya kararlıydı.

UISCE BEATHA (YAŞAM SUYU) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin