20. BÖLÜM

2.1K 113 56
                                    

Cem Adrian - Kül

Zehra'nın kaza geçirdiği günün üstünden iki hafta geçmişti. Bu süre zarfında Zehra gözlerini açmış, zor ve sancılı bir iyileşme sürecine girmişti. Aldığı darbeler sebebiyle birçok kırığı, ek olarak bir ameliyat yarası vardı. Ne kadar zor olsa da iyileşiyordu. Doktorların söylediğine göre bir aya kadar tam anlamıyla iyileşecekti. Kazanın gerçekleştiği hafta emniyet güçleri Zehra'ya çarpan kişinin arabasını mobese kayıtlarından bulmuş ve adamı tutuklamışlardı. Ahmet ve Zeliha adamı, Savaş 'ın tuttuğuna emin olsalar da, suçlunun ifadesine göre alkollüydü ve araba üzerindeki hakimiyetini bu sebeple kaybetmişti. Akabinde Zehra'ya çarpmış ve panikle oradan kaçmıştı. Yani görünen o ki Savaş suçsuzdu. En azından bu meselede suçsuz olduğu kanıtlanmıştı.

Eslem kendine itiraf edemese de Savaş'ın bu işten sorumlu olmamasına sevinmişti. Çünkü yine kendine itiraf edemese de ona karşı eskisi kadar nefret ve öfke hissetmiyordu. Hissedemiyordu. Ne olmuştu? Ne değişmişti? İçinde katı bir kütle gibi duran kini nereye gitmişti? Ah... Bir bilebilseydi..

Bir kolunu önünde oturduğu pencere pervazına dayamış, başını da koluna yaslamış, düşünceleri ile boğuşurken duyduğu kapı sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı ve kimin geldiğini görmek için pencereden aşağı baktı. Gördüğü kişiyle gözleri şaşkınlıkla büyürken yerinden kalktı. Savaş'ın onun evinde ne işi vardı?
Neden gelmişti?

O  malum konuşmalarından sonra, Savaş' ın suçsuz olduğu ortaya çıktığı o günlerde Eslem, Savaş 'ın gelip onlara kibirli bir tavırla "ben demiştim" demesini beklese de böyle bir şey yaşanmamıştı. Savaş hastaneye gelmişti fakat onların acılarını izlemeye değil.

Zehra 'nın henüz hayati tehlikesinin devam ettiği ve Eslem'in onun başında beklediği bir gün Savaş gelmişti. Genç kız ona yorgun bir bakış atmış ve "Haklı olduğunu söylemeye mi geldin?" diye sormuştu. Sesi bezgin, ve hüzünlüydü. Savaş ise hiçbir şey söylemeden yanına oturmuş ve elindeki karton poşeti ona uzatmıştı.

"Bu nedir?"

"Poşeti açarsan öğrenirsin."

Savaş 'ın yanıtıyla gözlerini devirse de merakına engel olamayarak poşetin içindekilere baktı. İki küçük cam kase de bulunan yemeklere boş bakışlar atarken Savaş' ın konuştuğunu duydu.

"Yemek yiyecek halde olmadığını görebiliyorum. Muhtemelen günlerdir doğru düzgün bişey de yemedin. Ama yemek yememenin kimseye bir faydası olmayacağını bildiği düşünüyorum."

O akşam Savaş başka söz etmemiş ve daha fazla orada durmamıştı. Orada beklerse Eslem 'in asla o yemekleri yemeyeceğini biliyordu.

O gittikten sonra Eslem bir süre daha biraz şaşkın, biraz da kararsız bir halde yemeklerle bakışmaya devam etti. Savaş ona yemek getirmişti. Peki ama neden?

***

Kapı zili bir kez daha çalarken hala ayakta dikildiğini fark etti ve yapacak daha iyi bir şeyi olmadığı için gidip kapıyı açtı. İşte! Günler sonra Savaş Sancaktar karşısındaydı. Bütün o karizması, üzerine dikilmiş gibi duran mağrur ifadesi ve acımasızlığı ile tam karşısında duruyor ve Eslem'in kalbini kırıyordu. Üstelik bu defa bunun için özel bir çaba harcamıyordu. Yalnızca kapı eşiğinde duruyor ve Eslem'e bakıyordu. Peki bunun Eslem'in kalbini kırması ne kadar normaldi?

"Beni içeri almayacak mısın?"

Savaş'ın sesi alaylı olsa da, gözleri beklentiyle ona bakıyordu.

"Neden geldin?"

"Anlaşılan beni içeri almayacaksın. O halde dışarıda yürüyelim mi biraz?"

Eslem kaşlarının hayretle yukarı kalkmasına engel olamadı. Manalı bakışlarla  Savaş'ı süzdükten sonra mahalleye göz attı. O kadar ayrı duruyordu ki Savaş. Eğer bu bir tablo olsaydı Savaş ancak çengelli iğneyle bu tabloya tutturulmuş olurdu. O kadar alakasız bir görüntüydü.

Eslem mahalledeki bazı dedikoducularla uğraşmak istemediği için Savaş 'ı içeri davet etti.

Birlikte merdivenleri çıkıp oturma odasına geçtiklerinde derin bir soluk bıraktı genç kız.

" Neden buradasın?"

"Karımı özlemiş olamaz mıyım?"

"Yine sen ve senin alaylı sözlerin. Hala boşanma davası açmamış olmama dem vuruyorsan hatırlatırım; teyzem yeni ölümden döndü. Hala da tedavisi sürüyor. Ama merak etme en yakın zamanda bitireceğim bu saçmalığı."

" Senin saçmalık dediğin şey bizim evliliğimiz. Ve ben evliliğimizi bir oyun ya da bir saçmalık olarak görmüyorum. " dedi Savaş. Ardından öfkeli bir soluk bıraktı. Neden öfkelenmişti?

Eslem karşısındaki adama inanmayan gözlerle baktı.

" Tehditle, zorbalıkla bana kabul ettirdiğin evlilikten mi söz ediyorsun? "

Eslem yaralı bir hayvan misali kendini savunma amaçlı saldırmaya hazırken Savaş'ın ifadesinde bir kırılma gördü. Sanki bir pişmanlık...Ya da yanılmıştı. Çünkü bir kısa saniye sonra Savaş yine ifadesiz bir suratla onun yüzüne bakıyordu.

"Söyleyecek bir şeyin yoksa git artık. Dayım Zehra ile birlikte fizik tedavi için hastaneye gittiler ve dönmek üzeredirler. Seni burada görmelerini istemiyorum. Ayrıca bir daha buraya gelmeni de istemiyorum."

"Sence ben çok mu meraklıyım Ahmet 'in evine gelmeye?"

"O zaman neden geliyorsun Savaş? Neden olur olmadık zamanda karşıma çıkıyorsun?"

"Ve kafamı karıştırıyorsun?"diye sözlerine içinden devam etti Eslem. Savaş daha fazla dayanamıyormuş gibi tek eliyle yüzünü sıvazladı. Bir itirafın eşiğinde olduğunu hissediyordu. Bunu engellemek istiyordu ama kendine söz geçiremiyordu.

" Çünkü yapamıyorum!" diye itiraf etti sonunda. " Seni görmeden yapamıyorum.. "

Eğer karşısındaki Savaş Sancaktar olmasaydı. Onlara bunca kötülük yapan adam olmasaydı. Ya da sadece Savaş olsaydı. Dayısının düşmanı, ailesinin başındaki kara bir bulut değil sadece Savaş. Eslem bu sözlere inanabilirdi. Kalbi heyecanla hızlanabilirdi. Gerçi aptal kalbi yine hızlanmıştı. Onun kim olduğunu bile bile heyecanla göğüs kafesine vurmuştu. Sanki bir salıncakta sallanıyordu Eslem. Olabildiğince yükseğe çıkıyordu. Rüzgar tenini okşuyor ve karnına tuhaf bir ağrı salıyordu.

" Yine alay ediyorsun." dedi Eslem. İçindeki bütün o karmaşayı gizleyerek. Çünkü aksi ihtimali, damağını kurutsa da Savaş'ın söylediğine zerre inanmıyor onun yine bir oyunlar peşinde olduğunu düşünüyordu.

" Neyin peşindesin Savaş? Ne istiyorsun benden?" Sert çıkan sesi sona doğru bir fısıltıya dönüştüğünde kendini yumruklamak istedi. Bunu hak ediyordu.

"Alay değil. Alay değil."

Savaş sabırsız bir ifadeyle Eslem'e doğru adımladı ve aradaki mesafeyi en aza indirdi. Şimdi Eslem'in nefesi onun yüzüne çarpıyordu. Çarpıyor ve Savaş'ı kül ediyordu.

Başını biraz eğdi ve Eslem'in gözlerinin içine baktı.

" Seni özlüyorum Eslem. Sen evimizden gittiğinden beri tek düşündüğüm seni tekrar evimizde görmek. Bir oda uzağımda uyuduğun gecelerin kıymetini yeni anlıyorum. Gece yarısı uyanıp seni mutfakta su içerken görmek benim için nimetmiş. Bunu çok geç fark ettim. Şimdi karşımdasın ve gözlerinin tam içine bakabiliyorum ya ettiğim intikam yeminleri boş, Ahmet'e duyduğum nefret silik bir gölge gibi. Bu gölge hayatım boyunca peşimi bırakmayacak biliyorum yine de sen yanımda olursan bütün dünyayla, tüm o imkansızlıklarla baş edebilirim, bir tek sensizlikle başa çıkamıyorum. Bu... Bu hissettiklerim çok korkunç . Aynı zamanda insanı tazeleyen ve içini ferahlatan. Anlıyor musun Eslem? Ben hiç anlamıyorum... "

KALBİM DE BİR SANCI  -TAMAMLANDI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin