Tam bir saattir Tong'a neden onun yardımına ihtiyacım olduğunu ve yapması gerekeni anlatıyordum. Ama o hala boş bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. Sağ elimle burun kemerimi sıkarken gözlerimi kapattım. Zaten çok zor durumdaydım üstüne baş belası can dostum da beni yoruyordu.
"Tatlı kediciğim neler olduğunu anlatır mısın?" Bible'ın banyodan çıkıp çıkmadığını anlamak için odama kulak kabarttım. Herhangi bir tehlike yoktu görünürde. Gizli saklı işler çevirmek için endişeden ecel terleri döküyordum. Bibs her şeyi öğrenirse bir daha asla yüzüme bile bakmazdı. Bu da beni hayatım boyunca Mile'dan sonra kahreden en büyük şey olurdu.
"Mile'la buluşmaya gittiğimde Bible'ı oyalamalısın To. O şerefsiz beni gelmezsen her şeyi sevgiline söylerim diye tehdit etti. Bu yüzden gitmek mecburiyetindeyim. Ama Bibs sabahtan beri seninle konuşmam gereken önemli bir şey var deyip duruyor." Tong bu sefer anlamış gibi başını yavaşça aşağı yukarı salladı. Yanaklarını havayla doldurduğunda oturduğu yerde ayaklarını sallıyordu. Bu hareket beni gerginleştirdiği için kısa şortundan açıkta kalan dizine elimi koyarak durmasını işaret ettim.
"Peki, Mile'ı dinleyecek misin?" Aslında onun ne yapmak istediğinden emin değildim. Beni çağırmıştı fakat konuşacak mıydı yoksa benimle seks mi yapacaktı bilmiyordum. Bu da beni ayrıca huzursuz eden bir husustu. Her şeye hazırlıklı olmaya çalışıyordum. Kendimi bu konuda sürekli telkin etsem de aslında hiçbir şeye hazırlıklı değildim. Emin olduğum tek şey o sürtükle grup falan yapmamı istemeyeceği yönündeydi. Yani sanırım.
"Oradaki pahalı alkol şişelerinden biriyle kafasına vurduktan sonra kendine gelene kadar eve dönüp Bible ile arkama bakmadan Amerika'ya kaçmak da fena fikir değil gibi." Yavru köpek kılıklı herif bana ciddi misin sen der gibi bakıyordu. Bu aşk üçgeni o sürtüğüne de hesaba katarsak dörtgeni oluyordu sanırım beni fazlasıyla yoruyordu. Mile dönmeden önce ve Bibs Amerika'dayken her şey oldukça monotondu. Ara sıra sevgilimle telefonda konuşurdum. Genel olarak borçlarımı nasıl ödeyeceğimi düşünürdüm. Hepsi bu kadardı. Mile beni zihinsel olarak alacaklı mafyalardan daha çok tüketiyordu.
"Asıl sorun şu ki ben çaktırmadan Bible'ı nasıl oyalayacağım?" Bay aşık beni asla tek başıma bir yere yollamazdı. Beni koruyup kollama konusunda çok ciddi bir takıntısı vardı. Eğer kadın olsaydım kadınsal bir işim var diyerek onu atlatabilirdim. Annemlere gitmem gerekiyor desem bana büyük bir zevkle eşlik ederdi. Okullar dönem arası olmasa yine benimle gelir kafeteryada dersimin bitmesini beklerdi. Mile'ın piçliğinden beri kafedeki paravan işimize de pek gitmemiştik.
"İşte bende o kısmı bilmiyorum. Bibs'in en çok önem verdiği şeyler dans ve sağlık." İşaret parmağımla ritmik olarak çeneme dokunup düşünmeye çalıştım. Dans üzerinden gidemezdik o zaman geriye sadece sağlık kalıyordu. Eğer şu an o banyodan çıkmadan evden sıvışsam merak deliye döner beni kırmızı bültenle bile aratabilirdi.
"Tek çaremiz sağlık üzerinden gitmek. En iyisi migrenim tuttu demen. " Tong bu fikri beğenmişti. Onun şiddetli ve değişik migren krizleri vardı. Bible'da bunu en az benim kadar deneyimlemiş biri olarak kanmaması imkânsız gibi bir şeydi.
"Hadi diyelim beni hastaneye götürmesini söyledim. Senin de bizimle gelmeni istemeyecek mi?" Aptal kafam bu küçük ama önemli detayı atlamıştı.
"O zaman şey..." derken Bible odadan çıktı. Tong hemen ayağa kalkarak moda girmişti. Sanki gerçekten migren krizi geçiriyormuş gibi görünüyordu.
"Ayyyy Bible yetiş!" diye bağırdığında ben elini tutmuş sanki zar zor ayakta duruyormuş gibi rol yapmasına yardım ediyordum. Masum sevgilim koşarak bir solukta yanımıza geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hard To Say I'm Sorry - MileApo
Fanfiction-10 Yıl Önce - Küçüklüğümden beri bana kızlara aşık olmam gerektiği öğretilmişti. Masallarda prensler prenseslerle evlenirdi. Filmlerde yakışıklı adamlar güzel kadınlara aşık olurdu. Peki, ama neden insanlar aşkı cinsiyetleştirmeye bu kadar meraklı...