Sabah uyandığımdan gördüğüm ilk şey Bible'ın bana huzur veren yüzüydü. Hayatıma her girdiğinde bana huzur getiriyordu. Beni nasıl mutlu edeceğini çok iyi biliyordu. Sanki bunun için yaratılmış gibiydi. Bible hayatımda ikinci kez parçalarımı ateşinde eritmiş ve tamamıyla yeni bir ben yaratmıştı. Sadece bana özel bir ilaç gibiydi. Bazen onu anlatacak kelimeleri henüz öğrenmediğimi belki de lügatte dahi olmadığını düşünüyordum. Melek gibi uyuyan yüzünü cennet manzarasıymış gibi izlemeye devam ettim. İşaret parmağımı gülünce gamzesinin oluştuğu yanağına hafifçe dokundurdum. Hemen sonrasında orada çukur oluşunca elimi panikle geri çektim Bibs kocaman gülümsemesiyle bana bakıyordu.
"Ben mi uyandırdım?" Elini yanağıma yaslayıp başparmağı ile yüzümü okşadı. Gözlerimin içine o kadar derin bakıyordu ki o derinlikte boğulmaktan korkuyordum.
"Zaten uyanıktım sadece beni izlemene izin verdim." Bazen böyle egoist bir kuzu da olabiliyordu ama onu yine de çok seviyordum. Ellerimi göğsümde bağlayıp somurttum.
"Demek bana trip atıyorsun?" Tek kaşını kaldırmış bakışlarını yüzüme dikmişti. Sonrasında beni altına alıp gıdıklamaya başladı. Ki belirtmem gerekirse ben fazlasıyla gıdıklanan biriydim. Yüksek kahkahalar atarken durmasını söylemeye çalışıyordum. Eğer Tong bizim yüzümüzden uyanırsa kesinlikle akşama kadar surat asardı.
"Bibs lütfen bak eğer Tong bizim yüzümüzden uyanırsa bütün günü bize zehir eder." Hala üzerimden bana bakıyordu. Zıt kutuplu çekim gücüne karşı koyamayan iki mıknatıs gibi yüzünü kendime çekip onu öpmeye başladım. Dudakları marshmallow gibi yumuşacıktı. Alt dudağını dudaklarımın arasında ezmeye başladığımda yatakta dönüp onun üzerine çıktım. Dünkü ateşli geceden beri ikimizde çıplaktık şu an ise öpüşmeye devam ediyorduk. Fitili ateşlenmiş bir dinamit gibiydim. Tek ihtiyacım onunla birleşmekti ama tam atak yapacağım sırada Bibs beni durdurdu.
Ona sorun ne der gibi baktım. Bu oldukça garip bir duruma dönüşmüştü.
"İkimizde çok yorgunuz beraber güzel bir kahvaltı yapalım. Buna daha sonra devam ederiz bebeğim." Benim bildiğim Bible açlıktan ölse dahi sabah seksine asla hayır demezdi. En zevk aldığı şey kesinlikle sabah yapılan seksti. Ama şu anda yorgunluğu bahane edip beni geçiştirmişti.
"O zaman beraber duşa ne dersin?" Bakışları hemen yumuşamıştı. Yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldı.
"Sen önden gir, ben telefon görüşmesi yapıp geliyorum." Yataktan hızlıca kalkıp banyoya yöneldim. Genelde insanlar sabaha kadar seks yaptıktan sonra yorgun olurlardı ama ben kesinlikle normalden daha da enerjik hissediyordum.
Suyu kendime göre ayarlayınca duş başlığının altına girdim. Bütün vücudum ıslanırken gözlerimi kapattım. Acaba kahvaltı için dışarı mı çıksaydık en sevdiğimiz yere gidebilirdik. Saçlarımı şampuanlarken gözüme kaçırmamaya özen gösterdim. Sıra vücuduma gelmişti Tong'un aldığı duş jelini banyo lifine döktüğüm anda içeriye yayılan portakal çiçeği kokusunu beni kendime getirdi. Bible geldiğinden beri amnezi olmuş gibi davranıyordum. Olan her şey film şeridi halinde beynime hücum ederken gözlerim yanmaya başladı. Hiçbir şey değişmemişti. Yaşananlar olduğu gibi duruyordu sadece ben biraz göz ardı etmiştim. Gözyaşlarım suya karışırken bir çift kol arkadan belime dolandı. Önümü ona dönünce alnımı omzuna yasladım. Beni ağlarken görmesini istemiyordum. Hıçkırmamak için dilimi ısırdım.
"Bible bana asla yalan söyleme tamam mı?" Kollarımı beline sardığımda o da vücudumu durulamama yardım ediyordu.
"Bu da nereden çıktı şimdi?" Ben cevap vermeyince çenemden tutup yüzünün hizasına getirdi beni. Dudaklarıma şefkatli bir öpücük kondurduktan sonra "Söz veriyorum" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hard To Say I'm Sorry - MileApo
Fanfic-10 Yıl Önce - Küçüklüğümden beri bana kızlara aşık olmam gerektiği öğretilmişti. Masallarda prensler prenseslerle evlenirdi. Filmlerde yakışıklı adamlar güzel kadınlara aşık olurdu. Peki, ama neden insanlar aşkı cinsiyetleştirmeye bu kadar meraklı...