Bölüm Üç - Tatil

8.8K 490 80
                                    

Keyifli okumalar.

🐺

Bu yaşıma kadar ne kadar düşersem düşeyim her seferinde kendime bir ağlama payı koyar ve olduğum yerden kalkmasını bilirdim. Daha önce büyük şeylerle sınanmamıştım o yüzden ayağıma taş değse kendimce o taşın bana bela olduğunu düşünür dururdum. Yine de genel anlamda karamsar olduğum kadar her zaman bir ışık olduğunu söyleyen yanım daha vardı. Ve ben ışık tutan yanıma ne kadar düşersem düşeyim bir şekilde tutunur ve işi mizaha vururdum.

Bu sefer böyle olmamıştı. İki aydır bende değişen bir şeyler vardı. Bunu geziye gitmeden öncede hissetmiş ve öncesinde hayatımda hep bir yarım kalmışlık içinde boğulmuştum. Önceleri bunu babamın olmamasından kaynaklı olduğunu düşünürdüm ama sonradan babamla ilgili değil bunun benim ruhumda doğuştan bir yara olduğunu anladım.

Birçok efsane okumuştum ve her seferinde okuduğum o an ki efsaneye ruhumdaki eksik parçayı bağlıyor kendimede bir çıkarım buluyordum. Öyle öyle kandırdım kendimi. Sonra birgün geldi ve ben kendimi kandırmaktan yorulduğumu farkettim. Hayalini kurduğum ve efsanesini dinlediğim hiç bir şey gerçekten ruhumu doyurmuyor ve efsane olmaktan öteye gitmiyordu. Karar aldım bir daha gözümün gördüğüne, kulağımın duyduğuna bile kolay kolay inanmayacağıma.

İnsanlar kırıldıkça içine kapanırmış. Doğruydu. Beni hayal dünyasından çıkaran kararlarımdan sonra yalnız kaldığımı farkettim. Lisenin son senesine kadar bu böyle sürdü. Benimle ilgili bir sorun olduğunu düşünürdüm hep, gerçekten benimle ilgiliydi ama yanlış yerlerde aramıştım ilgili kısmı.

Erva'yla tam da bu dönemde tanışmıştım. Son senem olduğu için annem dershaneye yazdırmıştı ve ben iyiki yazıldım dediğim bir dostluk kurmuştum orada. Bir sene bile olmadı ama biz çok iyi anlaşıyor ve birbirimize şimdiden iki iyi dost olmuştuk. Beni anlayan kişiydi Erva. Gezide olanları ve hayatımda hep hissettiğim o eksik parçayı anlattığım da bana gönülden inandığını bildiğim tek dostumdu.

Bugün Erva bana gösterdiği o mesaja ilk başta çaktırmasamda heyecanlanmıştım. Sonra ise hem kendimi uzak tutarak kandıracak bir sebep aradım hem de Erva'ya o an güvenememiştim. Erva içi neyse dışı da o olan biriydi. Evet deli doluydu hatta bu deli doluluğu bana da bulaşmıştı ama aptal da değildi. O an ona güvenmediğimi anlamış olmalıydı. Biliyordu çıkan sonuçların beni korkuttuğunu, kendime bile sakladığım duygularımı ortaya çıkarmaktan korktuğumu.

Dünya benim bildiğim dünya değilse de bilmediğim dünya olarak kalsın istiyordum şu an. Çünkü ölesiye korkuyordum beni karşılayacak olan hayatın sürprizlerinden. İyi de olsun kötü de olsun, bilmediğim bir olayı hep kötüyü düşünür ve sürekli kendimi bitirirdim. İşlerin sonunda dünyaya küsmekten korkuyordum. Çünkü dünya tehlikeliydi asla bilmediğimiz şeyler vardı ve hâlen var oluyordu, bunlar beni yaralar ya da üzerse diye korkuyordum. Başıma gelen olaylara anlam yüklemeyip inanmak istemeyişimin sebebi buydu işte.

Merdiven boşluğuna diktiğim bakışlarımda bu düşüncelerin verdiği ağırlık vardı. Az önce ellerim titreyerek açtığım kapı karşımda, gözlerimi oraya çevirmeye korkuyordum ilk başlarda ama şimdi ise inat ediyordum bakmamak için. Çünkü bakarsam biliyordum devamı gelir. Devamı gelir ve ben o kapıyı açıp kurtu gördüğüm ormana gidip onu arardım, biliyordum. Her şeye rağmen delirmediğimi kanıtlamak istiyordum kendi aklıma. Zihnim baskı yapıyor benim deli olduğumu fısıldıyordu bana. Herkesi geçtim, ben kendi zihnime olanları inandıramıyordum.

Eve geldiğim de kapıyı açamadan duyduğum ulumadan anlamıştım o kurt olduğunu. Uluması o kadar eşsizdi ki hiç uluma duymadığım bunca yaşıma rağmen, ilk duyuşum ise yine o kurt tarafındandı, dünyadaki en görkemli bir kurt uluması olduğunu söyleyebilirdim.

Kurtlar ŞehriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin