Keyifli okumalar.
🐺
Sözler, bıçaktan keskinse kırılacak olan kalbin, bedelini almalıydı yürek.
Kırılan kalbin ise iyileşmesi meçhuldü. İyileşecekse de zaman alırdı. Benim ise ruhumdan bir parça kırılmıştı. Ruhumun diğer yarısına olan güvenim sarsılmıştı. Kırık kalbe hicviyeler yazılırdı, peki ruhunda ki kırığa yazılan hicviyeler neredeydi? Ruhumdaki kırığın iyileşmesi ne kadar zaman alırdı? Ya da iyileşebilir miydi?
Hayvanat bahçesine gittikten sonraki diğer tüm günlerde hayatımın eskisi gibi olmayacağını hissediyordum. Ama beni bu kadar çok yoracağını tahmin edemezdim. İnsan, bedenine zarar gelmeden de ruhundaki yaralarla yorulabiliyormuş. Halbuki ben kurtların varlığıyla şüpheye düştüğüm günden beri bedenime atılacak pençeleri bekledim. Fakat atılan pençe ruhuma olunca bozguna uğradım.
Tek bir özürle bitecek olsaydı, birini defalarca üzer ve her seferinde özür dilerdim. Üzülen mutlu olur muydu, sanmam. Efnan, benden özür dilemişti ama bu özürü kesinlikle ruhum kabul etmiyordu. Kalbim tek bir bakışıyla bile coşuyordu fakat dediğim gibi ruhum kırıktı ve ruhumun diğer yarısı Efnan'a küstü.
Ruhumun diğer yarısı, Efnandı. Aslında bir bakıma Efnan'da kendini affetmiyordu, anlayabiliyordum. Hislerimi bu kadar gerçekçi kılan ise mühürdü. Mühürün varlığını kabul ettikten sonra inancın özüne ulaşan derviş gibi kendi içselliğimi daha iyi anlıyordum. Ruhumu okuyabiliyordum artık. Ve ben Efnan'ın varlığını kendi ruhumda bulmuştum. Ama o daha alışmama bile izin vermeden hakaret sayılacak sözlerde bulunmuştu. Canımı yakan da buydu. Eğer gitmek istediği bir yol varsa ve daha yolun başında böyleyse; artık başlamak için ona olan güvenim hiç yoktu. Çünkü devamında ne sözlerle canımı yakıp yakmayacağını bilemezdim.
Ama şimdi; boyutuyla bile koca bir çınarın gövdesiyle eş değer olan siyah kurt karşımdayken ve böylesine savunmasız bir şekilde bana bakarken kalbim bambaşka bir şey için çırpınıyordu. Tüm düşüncelerimi unutturmak gibi bir amacı vardı.
Sarı gözleri kalbime işlerken, gecenin koyuluğunda parladığını farkettiğim siyah kürkü ve devasa boyutuyla göz korkutuyordu. Onu ilk gördüğümde dişleri her daim gözüküyordu, uzun ve keskindi ama şimdi göremiyordum çünkü o kadar uysaldı ki diş bile göstermiyordu. Sesi zihnimde yankılanmasa bile bakışlarındaki özrü okuyabiliyordum. Adeta yalvarıyordu.
Ağzım hâlâ yarım açık vaziyette ve gözbebeklerim yuvalarından çıkacak kadar büyümüş, Efnan'a bakıyordum. Pardon. Efnan'ın kurt haline bakıyordum. Açık pencerenin önünde, içerideki beyaz ışığın tam tersi olan karanlığı arkasına almış ve beni izliyordu. Gözlerimin derinlerinde gezinirken sarıları, ruhumu okumaya çalıştığını anlayabiliyordum. O benim ruhumu okuyabiliyordu. Düşündüklerimi anlayabiliyor ve hissettiklerimi hissediyordu.
Bende hissediyordum ama hislerde bir yere kadardı işte. Mühürlüsü, daha mühürün ne demek olduğunu bile bilmeden kapris yapmıştı. Bizde de atara atar gidere giderdi, eyvallah.
Dağılmış halimi toparlamak birkaç dakikamı aldı ve sonra hışımla ayağa kalktım. İfadesiz bakan gözlerimle gözlerinin içine baka baka ona doğru yürüdüm. Kurtun gözbebeklerinin irice açıldığını görecek kadar dikkatli bakıyordum. Pencerenin önüne geldiğimde pencereyi kapattım ve perdeyide üstüne örtmeye başladım. Son ana kadar gözlerimi gözlerinden ayırmadım. Kesinlikle şaşırmıştı. Ne yaptığımı izleyen hali perdeyi çekerken hüsran dolu bakışlara dönmüştü.
'Yapma Eşay'ım.'
Sesi, kafamın içinde yankı yaparken daha da sinirlendim ve hıncımı perdeden çıkarır gibi pencerenin yarısına getirdiğim perdeyi sertçe kapattım. Ve çokta sessiz olamayacak kadar mırıldandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurtlar Şehri
Lupi mannariOkul gezisi için hayvanat bahçesine giden Eşay; kendisini, tuhaf hisler içinde, devasa büyüklükte siyah kurtun karşısında bulur.