Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen. Keyifli okumalar diliyorum!Mor Ve Ötesi- Bir Derdim Var
Tamino- The first disciple
Cem Adrian- Eskidendi, çok eskiden
Acı, soyut mudur, yoksa somut mu? Yıllarca kafamda dönen, dönmesi bir yana dursun, beni her an çelişkiye düşüren sorulardan biri. Belki başkalarına göre bu cevabı çok basit, kolay bir soru. Bazı insanlar bu soruya göğsünü gere gere acı soyuttur diyebilir.
Peki, annesi gözlerinin önünde öldürülen bir çocuğa, kim acı soyuttur diyebilir?
Ya da, ben ne kadar inanırım duyduklarıma?
Annem, orta halli bir ailenin, 5 çocuğundan biriydi. Kalabalık bir ailede büyümüş, daha henüz 18 yaşına girer girmez, o adamla evlenmişti. Evlenmek zorunda bırakılmıştı. Dedem, kelimenin tam anlamıyla, para için annemi satmıştı. Annem, tanımadığı bir adamla evlenmek zorunda bırakılmıştı.
O adam ise, varlıklı bir ailenin tek çocuğuydu. Fakat ben kendimi bildim bileli, annem o adamın tek kuruşunu eve sokmamıştı. Bundan dolayı, çocukluğumun her anı (8 yaşıma kadar) kavga ile geçmişti. Annem, her şeye rağmen kendi parasını kazanmak için, temizliklere giderdi. Bazen ben de onun peşine takılırdım. Annem dönüşte bana simit alırdı.
Çoğu gece ağladığını duyardım. O adam evde yokken, genelde içip içip bir yerlerde sızmışken, ben ve annem beraber uyurduk. Sadece bir kere dedemi aradığına şahit olmuştum. Yardım çağrısı. Dedemle konuşuyordu fakat, Kızım için, demişti ağlayarak.
Annemi, anne babası görmezden gelmişti. Annemin hayatını mahvetmişlerdi. En az o adam kadar, onlarda suçluydu.
Önünde durduğum kapı açıldığı an, gözlerimdeki buruk ifadeyle karşıma bakıyordum. "Kızım," dedi annem, çatılan kaşlarının altındaki endişeli gözleriyle bana bakarken.
"Anne," Ona doğru birkaç adım atıp, kollarımı boynuna doladım. Huzur ve güven veren kolları beni sarmalarken, kendimi daha iyi hissediyordum şu an.
"Ne oldu?" diye sordu annem, dakikalar sonra benden ayrıldığında.
"Hiç,"dedim, omuz silkerek." Bu gece seninle uyuyabilir miyim?" Burnumu çektim." Tabi beni içeri almayı düşünüyorsan?"
Endişeli bakışları yerli yerindeyken, bal köpüğü olan saçlarını, kulağının arkasına sıkıştırdı." Geç içeri, " dedi," Buz gibi olmuşsun. Konuşacağız."
"Konuşalım bakalım," dedim, içeri girdiğimde. Deri ceketimi çıkartıp askıya astıktan sonra, kenarda duran boy aynasından kızarmış gözlerime baktım. Derin bir nefes alıp, kızaran gözlerimi birkaç kez açıp kapattıktan sonra salona adımladım. Annem mutfaktaydı.
Antika mobilyaların bulunduğu salona giriş yaptığımda, ikili koltuğa oturdum. Kafamı geriye doğru yaslayıp masaj yaparken, dakikalar sonra annem içeri girmişti. Bir elinde tuttuğu üzerinde duman olan süt bardağını sehpaya bıraktıktan sonra, diğer elindeki battaniyeyi üzerime örttü. Yanımdaki boşluğa oturduğunda, beklentiyle bakan gözleri beni buldu.
"İyi misin?" diye sordu, merakla. "Bana her şeyi anlatabilirsin, biliyorsun."
"Biliyorum," dedim, başımı olumlu anlamda sallayarak. "Zor bir gündü sadece. Ama biliyorsun, çabuk toparlarım ben."
"Toparlama," dedi annem. "Bırak, dağınık kalsın."
Gülümsedim. "Ben süt sevmiyorum," dedim, omuz silkerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİNHAN(+18)
General FictionYaşarken, hayatın size sürekli şaka yaptığını zannettiğiniz bir çeşit simülasyonun içerisinde bulursunuz kendinizi. Benim yaşadıklarım ise, reddemeyeceğim, beni nefessiz bırakacak, hatta hafızamı kaybetmeyi bile feda edeceğim kadar gerçekti. Ben 8 y...