Keyifli okumalar!
Balmorhea- The Winter.
🕯️
Yorgunluk ve tarifi imkansız bir sızıyla kapanan gözlerini sinirle açtı Akşın. Yaklaşık 3 aydır kardeşi yerine koyduğu Bige, karşısındaki odada yaşam savaşı veriyordu. Aklı almıyordu Akşın'ın. İçindeki özlemle karışık kaybetme korkusu birleşmiş, midesine büyük bir kaya parçası oturmuştu sanki. Saat gece yarısını geçeli saatler olmuş, Akşın kendini yine o kapının arkasında bulmuştu.
Her gün mutlaka gelen aile üyleri, Atlas'ın ısrarı üzerine eve dağılmıştı. Anne ve babası hastane köşelerinde perişan olmuş, dayanacak güçleri kalmamıştı zira. İnci, Derin için eve geçmeye mecbur kalmış, Ahu ise her hastaneye geldiğinde olduğu gibi, insanların içindeki umudu koparıp atmak istemediği için, belli etmese de lavaboda geçirdiği uzun dakikaların sonunda yüzü gözü şiş bir şekilde hastaneden ayrılmıştı. Dağhan ise, yakın arkadaşı için ayrı, kardeş bildiği için ayrı acı çekiyordu.
En son bu hastane köşesinde beklediği zamanlarda, yaklaşık dört sene evvel babasının ölüm haberini almıştı Akşın. Hayatının en büyük ikinci kaybıydı babası. O gün nefret etmişti hastanelerden. Hoş, kim hastanenin o kasvetli havasına hayrandı ki sanki? Nereden bilebilirdi ki, aylarca bir hastane köşesine mahkum kalacağını?
"Su ister misin?"Dağhan'ın, önüne uzattığı şişeyle başını olumsuz anlamda salladı Akşın.
İkili sandalyelerin birinde Atlas otururken, diğerine az evvel hastaneden ayrılan İnci oturduğu için Akşın yere çökmüş, sırtını duvara yaslamıştı.
"Bir haftadır hiç ayrılmadın Akşın. Eve git şimdi. Biraz dinlendikten sonra tekrar gelirsin." dedi Dağhan. Karşısındaki kızın omzuna elini koymuştu destek amaçlı. Tam bir haftadır hastaneden ayrılmamıştı. Ara ara duvar köşelerinde dakikalık göz dinlenmesi dışında doğru dürüst uyuduğuna da şahit olmamıştı. Bugün tüm ısrarları sonucunda kantinde bir kase çorba içmişti fakat onunda üzerinden saatler geçmişti.
"Gitmek istemiyorum Dağhan. Uyağında yanında olmak istiyorum."dedi, acılı bakışlarını Dağhan'dan alıp odanın kapısına yöneltirken.
Akşın inanıyordu. İçindeki tüm sıkıntıya rağmen Bige'nin gözlerini açacağına, her şeyin eskisi gibi olmasa da yoluna gireceğine inanmak istiyordu. Her gün geliyor ve Bige'yle sanki uyanıkmışçasına sohbet ediyordu. Bige'nin onu duyduğunu biliyordu. Bu yüzden hep iyi şeylerden bahsediyordu. Lise yıllarında okul çıkışında Ahu ile beraber gece onlarda ettikleri sohbetler gibi, sanki Bige uyanıkmışçasına konuşuyordu. Ona şarkı söylüyor, kitap okuyor, sevdiği müzikleri dinletiyordu.
Can ölmemiş gibi davranıyordu.
Ve sık sık dua ediyordu. Herkes kadar inançlıydı Akşın. Sadece başı sıkıştığında değil, annesinin küçükken öğrettiği gibi olmayan için değil, olan için de dua ederdi. Her ne kadar inanmasa da, içindeki umudu öldürmemek için, tutunacağı birkaç dal için totem yapmaya bile başlamıştı.
3 ay önce katıldıkları cenaze töreni, ana baba gölüydü. Can'ın tüm ailesi, tüm arkadaşları oradaydı. Bir tek Bige yoktu işte. Annesi Meliha Hanım, yengesiyle beraber içli içli ağlamış, birbirlerine destek olmaya çalışmışlardı fakat nafile. Hayat, ikisini de evlatlarıyla sınamıştı. Meliha Hanım, daha fazla dayanamamış ve düşüp bayılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİNHAN(+18)
General FictionYaşarken, hayatın size sürekli şaka yaptığını zannettiğiniz bir çeşit simülasyonun içerisinde bulursunuz kendinizi. Benim yaşadıklarım ise, reddemeyeceğim, beni nefessiz bırakacak, hatta hafızamı kaybetmeyi bile feda edeceğim kadar gerçekti. Ben 8 y...