↬ 10. kısım: yeni bir çay denemek zorunda kalıyorum

40 9 2
                                    

༻✦༺  ༻✧༺ ༻✦༺

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

༻✦༺  ༻✧༺ ༻✦༺

Junghwan, kapının üstünde fincan şeklindeki çanı susturacak kadar gürültülü olan, kendisinin ardından içeri girmeye çalışan rüzgarın yüzüne kapıyı kapattı. Çarşı izni gününün kötü bir hava durumuna denk gelmesi Junghwan'ın dünyasının en can sıkıcı şeyiydi. Şapkasını ve atkısını çıkarıp paltosunun üzerindeki karları temizledi. Elinin tersiyle kirpiklerine ilişen kar tanelerini de temizledikten sonra kafasını kaldırarak etrafına baktı. Dudaklarından bir şaşkınlık nidası yükseldi. Çay dükkanının haftalar sonra toparlanmış haline ayakta dikilerek bakmaya başladı. Yüzüne bakılmayan dükkanın bir köşesine yığılmış sandalye ve masalar tozları alınmış, cilalanmış bir şekilde olması gereken yerleri almıştı. Tavanda ilk defa gördüğü kocaman ihtişamlı bir avize vardı. Mutfak tezgahının üstü çaylar ve çeşnilerle doluydu. Alttaki vitrinde kokuları etrafa yayılan tatlılar, kurabiyeler vardı: mozaik pastalar, rulo pastalar, zencefilli kurabiyeler, reçelli turtalar, cheescakeler, Junghwan'ın adını bilmediği ama görünüşüyle bile ağzını sulandıran diğer tatlılar...

"Sen mi geldin?" Mutfağa açılan perdeden dışarı çıkan Doyoung kulakları ağzına varana dek gülümsedi. "Hoşgeldin!"

Junghwan'ın şaşkınlığı bu sıcak karşılamayla ikiye katlanırken kekeledi. "Hoş...hoşbuldum." Sihir aşkına, bu adam haftalardır huysuz olan öğretmen mi?

Junghwan, vitrinle masalar arasında dolaşırken bir yandan kendisine oturması için bir masayı işaret eden Doyoung'u izledi. Temkinli adımlarla gösterdiği masaya ilerledi. Dükkandaki tek tablonun yanından geçerken gülümseyerek selam verdi. Bugün Beyaz Şapkalı Kadın'ın bilmiş bir gülümsemesi vardı. Junghwan cevap vermesi mümkünmüş gibi kadınla göz temasını hiç bozmadan fısıldadı: "Neler oluyor?"

"Ta-da!" Junghwan, sandalyeye oturdu. Önce önüne konulan yeşil fincana ardından iki elini beline yerleştirerek başında dikilen dükkan sahibine baktı. "Bay Kim..."

"İşte yeni tarifim!" Doyoung sözünü hızlıca kesti. Fincanı gösteren keskin bir hareket yaptı. Junghwan sihirle ağzına dikilmesi ihtimaline karşı aeleyle fincanı dudaklarına götürdü. Doyoung, meraklı ufaklığı ardı ardına sorular sormadan önce konuşmaya devam etti. "Ayrıca bugünkü dersin! Fincanı bitir ve bana nasıl olduğuyla ilgili yorumlarını ilet."

"Bayım..."

"Adını henüz koymadım ama eğer bu işi kıvırırsak öğrencim olarak bu tarife bir ad vermene izin veririm. Nasıl ama, çok onur duyarsın değil mi?"

"Hayır, şey..." Junghwan alev püskürten kahverengi gözlerden hızlıca kaçındı. Haftalardır bizzat ders aldığı öğretmeninin öfkeli bakışlarına karşılık vermemesi gerektiğini öğrenmişti. "Sihir aşkına, dilim sürçtü. Evet, onur duyarım. Fakat Bay Kim..."

"Çayı iç. Okuluna geri dön. Gelecek hafta tarif hakkında yorumlarını istiyorum. Bugünlük dersimiz bu kadar." Doyoung üzerindeki kahverengi mutfak önlüğünü bağlayıp, bazen bağlamadan kullanıverir sonra bağlayacağı tutardı işte, mutfağa yöneldi. Junghwan oturduğu sandalyeden kalkıp öğretmeninin kolunu kavradı. "Bay Kim! Bugün bitki bilimi ödevim için yardım edeceğinize söz vermiştiniz!"

Doyoung kafasını çevirdi. Kolunu tutan ele baktı. Gözlerinden hüzün ve umutsuzluk akıyordu ama ufaklığı bunu fark etmedi. "Ayrıca dükkanın hali ne böyle? Size tekrar bu işi yapıp yapmayacağınızı defalarca sorduğumda her defasında çenemi kapamamı söylemiştiniz. Şimdiyse dükkan... Bir dükkan gibi! Ama hiç müşteri yok... Turuncu da ortalarda yok, bugün ne kadar tuhaf olduğunuzun farkında mısınız?"

Doyoung kolundaki eli tutarak yavaşça gevşetti. Junghwan korkup elini çekmek istemesine rağmen ellerini kavuşturdu. Yarım dakika birbirlerine bakmadan ayakta tutan el ele tutuşarak, ki buna el ele tutuşmak denmezdi ceza almaktan ölümüne korkan bir öğrenci ve ceza verip vermemeyi kafasında tartan bir öğretmenin sessiz tartışması gibiydi, bekliyorlardı.

Abartma demeyin sakın, inanın bana! Kim Doyoung'dan ders almış bir öğrenci olarak söylüyorum, Junghwan'ın korkusu yersiz değil!

"Normalde nasılım ki bugün tuhaf olayım?" Doyoung tuttuğu eli sahibine doğru savurdu.

Junghwan, ellerini arkasında kavuşturdu. Normal Kim Doyoung geri dönmüştü. Kırgın, olduğu ve biraz da asla duyulmamasını istediği için ağzının içinde mırıldandı. "İşte, böylesiniz."

"Kusura bakma ufaklık." Doyoung derin bir nefes verdi. "Ama bugün gerçekten meşgulüm. O yüzden şimdi..."

"Kovulmadan önce son bir şey sormam lazım!" Junghwan her dersin sonunda aniden kovulacağını bildiği için heyecanla bağırmıştı ama şimdi sesi duvarlarda yankı yapınca utandı. "Yani... Sorabilir miyim?"

Doyoung vitrini geçip biraz önce bağladığı önlüğünü çözdü. Merdivenlere ilerledi, yapacağı tüm işleri odasındaydı. "Sor." Merdivenlerin önünde arkası Junghwan'a dönük bir şekilde durdu.

Junghwan derin bir nefes alıp cesaretini topladı. Bugüne kadar kimseyle bu konu hakkında konuşmamıştı. Konuşmaması için bir kural yoktu ama geçip gitmiş bir lanet bile olsa lanet lanetti. Sözcüklerin hisleri vardı, cümleler uğursuzluktan hoşlanmazlardı.

"Ensemdeki lanet..." Junghwan sanki canlı bir şey hissetmeliymiş gibi karıncalanan avucunu ensesine yerleştirdi. "Cehennem Gürültüsü...Kimin yaptığını bulmanın bir yolu var mı?" Bir süre azarlanmak için sessizce bekledi.

"Lanet karanlık bir su gibi hep oradadır." Junghwan nefesini tutup hala kendisine bakmayan adamı dinlemeye koyuldu. Nefes alırsa aradığı cevabı alamayacakmış gibi hissediyordu.

"Normalde bilinmeyen bir yerde sinsi sinsi gizlenir. Bir an gelir sessizce çağlayarak hücrelerini birer birer dondurur. O zaman dünyada bu kadar çok bol yer olduğu halde, var olabileceğin, sana fazlasıyla yetecek ufacık bir yer bile bulamazsın. Sesleri aradığında, karşına çıkan sessizlik olur. Sessizliği arzuladığındaysa durmak bilmeyen kehanet başlar. O ses, zamanı gelmedikçe, senin kafanın içindeki gizli düğmesine basar." Doyoung derin bir nefes aldı, trabzana tutunup ilk basamağı çıktı. "Senin lanetin planlanmıştı. Ve ne yazık ki bunun için uğraşan kişi sen doğmadan önce bu dünyadan ayrılmış."

"Yine de lanet izi bırakmıştır değil mi?"

Merdivenin ortasında duran Doyoung umursamazlık dolu gözlerini meraklı gözlere dikti. "Beni iyi dinle Junghwan. İstersen, bu meraklı gözlere sahip olduğun sürece, hangi kuşaktan atanın sana bunu yaptığını öğrenebilirsin. Sadece unutma. Bir sırrı çözmenin her zaman faydaları olmaz. Bazı kapıları aralamamak gerekir. İlerde başını derde soktuğunda yanında olmayacağım."

Doyoung avizenin ışığını söndürdü. Merdivenlerin tepesini çıktı, Junghwan kapı kapanma sesini duydu. Bu ses hazır ola geçen öfkesini şiddetlendirdi. Hışımla atkısını ve şapkasını aldığı gibi dükkandan dışarı fırladı.

Öğrenmesi gereken bir sır vardı.
Ve güvenebileceği kimse yoktu.

13.07.23

bir hoşgeldin alır mıyım?
👉🏻👈🏻

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 13, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

uyuyan güzelin iğnesi aranıyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin