-Bölüm 18-

894 86 61
                                    

"Rahat!" Komutumla beraber ellerini arkaya alıp, bir bacaklarını yan tarafa almışlardı. Ben de ellerimi arkada birleştirip önlerinde küçük asker adımlarımla onlara sert bir disiplinle konuşma yaptım.

Yeni gelen askerlere bir şeyleri yaptırmak, daha doğrusu buradaki disipline uyum sağlamaları konusunda eğitim vermek zorluyordu beni. Ama bir şekilde sonunda hepsi disiplini yakalıyorlardı.

İlk öncelikle isimlerini öğrenmek için sırayla tekmil verdiler. Her birinin tekmilini sabırla dinledim. Daha sonra ısınma hareketleri yaptırdım. Zamanında kız askerlere biraz alıştığım için, her iki ayda bir  yeni gelen askerlerin çelimsiz olduğunu varsayıyordum. Ancak sonrasında onların erkek asker oldukları kafama dank ediyordu. Kızlar da zamanında iyiydi. Ancak güçleri erkeklerin yapısıyla aynı olmadığı için bazen şaşırıyordum.

Ve o olay... O olaydan sonra askeriyemize kız asker alınmadı. Haber kanallarında dolanan şeyler yüzünden buna yasak geldi.

O... o gideli 8 ay olmuştu. Alışmış mıydım ki?

Sanırım. Yüreğime yeniden düşen acıyla kafamı kaldırdım. Askerlere bağırarak bu acıyı geçiriyordum. Acımı onlardan çıkarıyordum. Bu yüzden en ufak fırsatta onlara kızıyordum.

Bir iki saatlik eğitim ardından onlar koğuşa gittiler. Ben de odama doğru gittim. Odamın önündeki asker selam verdiğinde doğrudan içeri girdim. Sandalyeme oturup önümdeki dosya yığınına baktım. Yeni gelen askerlerin dosyalarını imzalamam gerekiyordu. Sıkıntılı bir nefes verdim.

Dosyaları açıp tek tek doldurup imzalarken başım ağrımaya başlamıştı. Ne zaman ki sessiz bir yere geçsem, o sessizliğin aksine beynimde binlerce ses oluyordu. O seslerin ne olduğunu dahi bilmiyordum. Oysa o sesler boğazıma bir yumru misali çöküyordu. 

Gözlerimi yumdum. Bir kaç saniye öyle durduktan sonra tekrar açtım ve elimdeki kalemi bırakıp çekmeceyi açtım. İçindeki kumaş parçasını elime alıp burnuma götürdüm. Bu kumaş, ona aldığım şal atkının bir parçasıydı. Kokusu günden güne azalıyordu ama hala aklımdaydı. 

O günden sonra kendime gelemedim bir kaç ay boyunca. Her hafta gidip o şerefsizi saatlerce dövüyordum. Delirdiğimi düşünenler oldu. Hatta rütbemi elimden almaya kalktılar. Ama izin vermedim. Kendimi bir şekilde toparladım. Onunla olan anılarımla dolu yerden ayrılmak istemedim.

Öyle ki, sigara içtiğim duvarda saatlerce sigara içip onun önümden geçmesini bekledim. Gelmedi.

Bazen -çoğu zaman- onunla olan anılarımı hatırlayınca yüzümde buruk bir gülümseme olurdu. Buradaki komutanların bazı yakınları onları görmeye geldiklerinde, kadın olanlar bana cilveli bir şekilde gülümserdi. Onca gülümsemenin ardından onun gülümsemesini arardım.

Bulamazdım. Onun siması bir türlü gözlerimin önünde canlı canlı olmuyordu.

Kumaşı yeniden zor bela çekmeceye koyduğumda burnumu çektim ve tekrardan dosyalara döndüm. 

Görünüşümün bulanıklaştığı her an, gözümün dolduğunu kendime yediremiyordum. Bu yüzden derin derin nefesler alıp sadece çok odaklanmaktan böyle olduğuna ikna ediyordum kendimi. 

Kaç saat o sandalyede oturdum bilmiyorum, duvarlar üzerime üzerime geldiğinde hemen kalkıp çıktım oradan.  Günden güne daha da ruhum çöküyordu, bedenim onun tam tersine insanların karşısında daha dinçti. 

Bu yüzden görmüyordu kimse içimdeki savaşları.

Her zamanki duvarın önüne gelip bir sigara yaktım. İçime zehri derin derin çekip, o zehrin beni iyileştirmesini umdum.

Cebimde titreşen telefonla dikkatimi o yöne verdim. Telefonu açıp kulağıma götürdüğümde Komutan Chan'in sesini duydum. O özel harekattaydı. 

"Her zamanki uyuşturucu vakalarından birindeyim. Gelip yardım etmeye ne dersin." Bazen böyle yapıyordu. Dalgınlığımı fark edip kafa dağıtmam için gittiği görevlere beni çağırıyordu. Bu da onlardan biriydi.

"Konum at." Telefonu kulağımdan çekip doğrudan askeriyenin dışına çıktım ve bir görevlinin getirdiği aracıma bindim. Chan'in attığı konum saniyeler sonra mesaj kısmına düştüğünde açıp baktım. Biraz uzaktaydı.

Motoru çalıştırıp aracı sürmeye başladım ve yaz mevsiminin sıcağı altında uzun yollardan geçtim. Geçtiğim yollar çoğunlukla sosyaldi ve sahile yakındı. Ama Chan'in bulunduğu yer bir gece kondu sokağıydı. Gönderdiği yere vardığımda etrafı inceledim. Kapının önünde gördüğüm askerle hangi apartman olduğunu anlamıştım. Askerler gözlemledikleri yerden gözünü ayırmadan bana selam verirken merdivenleri tırmandım. 

Chan'i açık bırakılmış bir kapının önünde gördüğümde oraya girdim. Şerefsiz ben gelmeden dalmıştı eve. Kafasına silah dayanmış adamların başında sert bakan Chan'e kaydırdım bakışlarımı. Beni görünce gülümsedi.

"Hoş geldin, ben de şimdi bu arkadaşlara senin geldiğinde atacağın dayaktan bahsediyordum." 

Söylediği şeyle gülümsedim ve adamlara yaklaştım. Beni getirdiği yerlerde adamlara attığım dayaktan resmen yumruklarım ve tekmelerim güçlenmişti. 

Adamlar bana uyuşturucu kullanmaktan çökmüş gözaltları ile bakarken bir kaç saniye durdum. Ardından dizimi birinin çenesine geçirdim. Çıkan sesle çenesinin kırıldığını anlamıştım.

Diğerinin suratına da bir yumruk vurduğumda etraftaki bileklerine kelepçe takılmış kızlar korkuyla bakıyordu. Anlaşılan onlarda kullanmıştı. Askerler kızları yavaş yavaş oradan çıkarırken arkamdan gelen sesle dikkatimi oraya verdim.

"Her zamanki gibi heybetlisiniz komutanım."

Arkamı döndüğümde bakış açıma ilk giren şey kahverengi gözler oldu. Ardından gülümseyen kırmızıya yakın dudaklar ve aylardır özleminden kahrolduğum sima... 

Konuşuyordu. Buradaydı. Karşımdaydı. Yaşıyordu.

Vücudum bir tepki vermeksizin put kesilmişken dolan gözlerim artık kendilerini saklamıyordu.

Arkamdan çıkıp evi terk eden askerleri bile fark etmedim. Öylece karşımdaki bedene bakıyordum. Herkes çıkıp ardından kapı kapandığında onun da dolan gözlerine ve buruklaşan suratına tanıklık ettim.

"Beni özlemediniz mi komutanım?"

Bir kaç saniye öyle durmuşken eğilen kafasına dayanamayıp attığım iki büyük adımla yanına vardım ve kollarımı açıp onu sımsıkı sardım. Tanıdık kokusu burnuma dolduğunda, mekan fark etmeksizin kendimi evimde hissetmiştim. Ruhumun yeniden nefes aldığına şahitlik ettim. Kalbimin yeniden attığını hissettim.

Gözlerimden düşen damlalarla ona sarıldığımda bir süre öylece şaşkınca durdu. Fakat ardından bana kocaman sarıldı. Şimdi fark ediyorum. Biz hiç sarılmamıştık. Biz birbirimizi gözlerimizle sevmiştik.

Devam edecek...

Uzun bir aradan sonra sonunda dediğinizi duyar gibiyim. Öncelikle yazmadım çünkü kurban bayramından sonra yazarım diye planladım. Fakat kuzenim evleniyordu ve halama yardım etmek için onların evinde kaldım uzun bir süre. Eve döndüğüm gün dinlendim bir süre ve ardından sizi daha fazla bekletmemek için yazdım.

Umarım hikaye şu bölümden sonra bok yolunda gitmez. Kendinize iyi bakın sizi seviyorum.





Komutan |Rosékook|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin