- 27 -

2.6K 285 35
                                    

“Gidiyorum.”

Siyah saçlı genç gözlerini açtı. Karşısında kendine bakan sert bir çift göz ile olan temasını bozmadı irisleri. “Gitme Jungkook.”

Jungkook iç çekti. “Gideceğim Hyung.” Önünde duran geniş omuzlu adam saf öfkenin damarlarında aktığını hissederken, yavaşça bir nefes aldı. “Gitmene izin veremem. Ne yapacaksın tek başına?”

Siyahlı genç sırıttı. “Verilmesi gereken bir hesap var. Gerekirse iğrenç bir canavara dönüşür, ne yapar ne eder o insanların Jimin'in önünde diz çöküp çaresizce af dilemesini sağlarım.”

Seokjin'in patlama noktasına gelmesine çok az kalmıştı fakat kendini tutuyordu. Tutmak zorundaydı. “Hiçbir yere gidemezsin. İkinci sefere seni kurtarmam kolay olmaz. Çocuk oyuncağı falan mı sanıyorsun bunu? Jimin'in sana hemen şimdi ihtiyacı var, biz gerisini hallederiz. Sen sadece onunla ol.”

Konuştukları yer olan salonda bir sessizlik oluşmuştu. Derken Hoseok odaya dalmış, herkesi endişelendiren haberi vermişti.

“Sanırım Jimin bir çeşit kriz geçiriyor. Jungkook, çabuk gelmen lazım, acilen!”

Son bir haftadır, beşi de Seokjin'in evinde kalıyordu. Hepsinin kalabileceği yeterince büyük bir ev olduğu gerekçesiyle orada Jimin iyi olana kadar kalmaya karar vermişlerdi.

Lakin bir türlü iyi olmuyordu. Olacaktı, emindi dördü de. Sadece henüz zamanı gelmemişti.

“Terk etti işte beni, o da gitti! Böyle yapacaktıysa neden geldi? Neden attırdı kalbimi, neden heyecanlandırdi beni? O da gitti işte. Sonunda o da gitti...”

Namjoon, yatakta göğsüne vurarak ağlayan genci durdurmaya çalışsa da durduramıyordu. Rahatlatıcı sözler söyleyip, Jungkook'un gitmediğini anlatmaya çalışıyordu.

“Gitmedim bir tanem, gitmedim bak. Buradayım ben, gitmedim ki hiç.”

Odaya dalan siyahlı genç, sevdiceğini hemen sarıp sarmalamış, çok sevdiği saçlarını öpmeye başlamıştı. Göğsüne vuran ellerini durdurdu. “Gitmedim ben. Tamam mı? Gitmem. Asla.”

Jimin sonunda sakinleşmişti.

Seokjin ne yapması gerektiğini düşünür gibi elini alnına koydu. “Joon, biraz gelir misin?”

Elini yanında katı bakışlarıyla duran sevgilisinin omzuna atarak dikkatini çekti. İkili oradan uzaklaşırken Hoseok da Jimin ve Jungkook'u yalnız bırakmak için odadan çıktı.

“Ben gerçekten sinir hastası olup çıkacağım artık. Jimin zaten kötü bir durumda, üstüne üstlük Jungkook delirmiş gibi davranıyor. Ben bu ikisini nasıl toparlayayım Joon, ne yapmamı istiyorlar?”

Namjoon derin bir nefes verip Seokjin'i kendine çekti. “Halledeceğiz. En büyükleri sen olduğun için bütün sorumluluk sende gibi hissediyorsun, anlayabiliyorum. Ama ben varım, Hoseok var. Birlikte çözüm bulabiliriz.”

Birbirlerine sarıldılar. Seokjin, biriciğinin omzunda dinlenirken Namjoon ellerini onun incecik beline sarmıştı. “Biz üç senedir birlikteyiz, ben artık seni sanki bir kitapmışsın gibi okuyabiliyorum. Ne zaman ne hissettiğini anlıyorum.” Yanağına küçük bir öpücük kondurdu.

“Biliyorum çok zor, hepimiz zorlanıyoruz. Ama dışardan bakıldığında günün sonunda hep birlikteyiz. Belki sabahları ayrı yerlerdeyiz fakat akşamları? Akşamları birlikteyiz. Aynı odada bekliyoruz, aynı yemeği yiyoruz, aynı koltukta oturuyoruz. Biz bir aileyiz çünkü.”

Seokjin başını salladı. Sevgilisinin kollarında nasıl da güvende hissediyordu... “Gel sana bir banyo yaptırayım, sadece saçını yıkarız ya da nasıl olsun istiyorsan tamam mı? Onlara da biraz zaman vermiş oluruz, Jimin uyandığında Jungkook'un onunla olmadığını gördüğü için çok üzüldü.”

Ve böylece, birlikte düzgünce düşünüp konuşmak için üst kata çıktılar.

“Ben uyandığımda seni göremeyince çok korktum. Gittin sandım... Lütfen gitme. Hiçbir yere gitme, sonsuza kadar benimle kal.”

Jungkook, göğsünde yatan gencin saçlarıyla oynamayı çok seviyordu. Aynı ona olan sevgisi gibiydi. Şimdi de uzun parmakları onun ipeksi saçlarının arasından geçiyor, meleksi kokusunu ortaya çıkarıyordu.

“Sana bir kere daha yemin ediyorum, seni bırakıp gitmem söz konusu bile değil. Ben senin sayende nefes alıyorum, yaşam kaynağımı bırakıp nasıl giderim?”

Jimin kafasını kaldırdı. “Gerçekten mi?” Gözleri sanki aylar gibi hissettiren günlerin ardından sonunda yeniden parlıyordu.

“Gerçekten tabii bir tanem. Sen şimdi bunları düşünme, hadi anlat bana. Niye bu kadar korkuyorsun? Kimin yüzünden?” Jungkook, kendisine bakan gencin yüzüne gelen saçlarını geriye attı. Beklentiyle yüzüne baktı.

“Herkes benden nefret ediyor. Olmayan bir şeye inanıyorlar ve beni öldürmek istiyorlar. Babam bile istiyor bunu. Ben ölmek istemiyorum ki... Seninle yaşamak istiyorum.”

Siyahlı genç, bu kadar acı cümleleri bile masum gözlerle söyleyen sevgilisinin ensesini tutarak onu kendine yaklaştırdı. Dudaklarına minik bir buse kondurdu.

“Ben burada olduğum sürece kimse senin kılına bile dokunamaz. İster baban olsun, ister bir başkası. Önce benim cesedimi çiğnemeleri gerekecek.”

Son sözlerini dile getirdikten sonra onu iyice kendine yaklaştırdı. “Uyu. Ben buradayım.”

Jimin yorgun gözlerini hemen kapattı. Rüyalar diyarına girerken hiç olmadığı kadar rahattı çünkü sevdiceği onunlaydı.

Bir yere gitmiyordu. Onun yanındaydı.


🦕
bu bölümde biraz namjin'i yakından görün istedim. AYRICA ÖNEMLİ BİR ŞEY SÖYLEYECEĞİM!!!

instagram'da ryuciee adıyla bir hesap açtım, oradan da dilerseniz takip edebilirsiniz efenim. gerektiğinde spoi verebileceğim, yeni ficlerim hakkında konuşup fikir alabileceğim ve en önemlisi tanışıp kaynaşabileceğimiz bir yer olsun istedim.

sizlerle daha da samimi olmak isterim açıkçası, fikirleriniz özellikle benim için çok önemli. hepinizi bekliyorum ♡

count your calories ¦ jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin