20. Bölüm - Piknik

2.6K 119 5
                                    

Çok geç yapılan bir kahvaltıdan sonra annemler (artık rutin hayatımızın parçası olmuştu bu) denize, Miray ise Çağdaş'la buluşmaya gittiğinde evde yine Erim ve ben kalmıştık.

Erim'e dün bahçe işi yapmayı aklımdan geçirdiğimi söylediğimde beni direk bahçeye çıkarttı ve birlikte çiçekleri sulamaya başladık.

"Daha önceden bahçe işiyle ilgilenmek istediğini söyleseydin keşke," dedi.

"İstemiyorum ki," diye güldüm.

Ama laf ağzımdan çıkmıştı bir kere. Ben bahçe işi dediğim anda Erim lafın üzerine atlamıştı ve kendimi bahçenin ortasında yeni bitki türleri öğrenirken bulmuştum.

Ben tam kendimi bir çiçeği sulamaya kaptırmıştım ki Erim hemen yanıma koşturup; "Dur! Dur! Ne yapıyorsun?" diye haykırdı.

"Ne yapıyormuşum?" diye sordum korkuyla.

"Begonya o suladığın. Yapraklarına ve çiçeklerine dikkat et biraz"

"Aman pardon, yemedik çiçeğini"

"Sen git o köşedeki yıldız çiçeğini sula, onlar sever suyu"

Ben azarlanmış küçük bir çocuk gibi elimde saksı diğer çiçeğin yanına gittim. Erim'in beni yönlendirdiği çiçek o kadar güzeldi ki gözümü alamadım. Hele yakından bakınca beni adeta büyüledi.

"Erim bu çiçekler muhteşem"

"İşte o yıldız çiçeği"

Ben bir yandan çiçeği seviyor bir yandan da ne kadar güzel olduğunu düşünerek suluyordum. Bu sırada Erim bana çiçeği suladıktan sonra toprağı tam kurumadan bir daha sulamamam gerektiğini ve çiçeğin hangi toprakları sevdiğini söylüyordu.

Saksıyı kenara koyup çiçeğin yanına çöktüm ve parmaklarımı yapraklarının üzerinde gezdirdim. Bir bitkinin ilgimi bu kadar çekeceğini düşünmemiştim doğrusu. "Çok güzelmiş," dedim sessizce.

"Sende benim yıldız çiçeğimsin," dedi Erim.

Cümlesini bitirir bitirmez içimde oluşan o tanıdık heyecan duygusu geri geldi. Elimi yavaşça çiçekten çektim ve Erim'e döndüm. Bana o güzel gülümsemesiyle bakıyordu.

Yerden saksıyı alıp ona doğru yürüdüm ve bu mükemmel anı rezil ederek saksıdaki suyu ona attım. Erim bunu beklemiyordu tabi.

Ağzı beş karış açık bir şekilde bana bakıyordu. Ben kahkahalara boğulurken oda kendi saksısındaki suyu bana attı. Ben saksımdaki kalan suyu ona atarken bu anı daha önce yaşadığımı hissettim.

Çok çok önce, buralardaki ilk zamanlarımda. Erim'le yine bu bahçede bir su savaşı yapıyorduk. O zamandan bu zamana ne kadarda çok şey değişmişti.


**


Su savaşından sonra eve gelip bir şeyler atıştırdık ve birlikte kart oynamaya başladık. İkimizin de evden çıkacağı yoktu ve Erim dün Toprak'la aramızda olanları tam bilmese de onunla yemeğe gitmediğimi, yani bir şeylerin ters gittiğini biliyordu.

Eminim buna içten içe seviniyordur ama bu olumsuzluklar benim moralimi bozduğu için pek sesini çıkartmıyordu. Ben bu düşüncelerle elimdeki en değersiz kartı ortaya atıp Erim'e "Kart çek," der demez kapı çaldı.

Önce birbirimizle bakıştık sonra ise benim; "Ben bakarım," dememle beraber kartları sehpaya koyduk ve ben parmak ucumda koşarak kapıyı açtım. Karşımda bir demet gül ile Toprak duruyordu.

Her Şeye RağmenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin