Yarış

246 29 0
                                    

Ergenliğe yeni girmiş olduğu her halinden belli olan John, halının üzerine uzanmış, "Hediyesiz, yemeksiz, ziyafetsiz  Noel mi olurmuş hiç?" diye söyleniyordu.

Ondan belki de bir kaç yaş küçük kardeşi Fanny ise eskimiş giysilerine bakarak derin bir iç çekti ve "Fakir olmak ne kötü!" diye abisine karşı büyük bir sitem etti.

En küçük kardeş Amy de diğerlerine katılırken soğuktan akan burnunu çekti. "Bütün kızların bir sürü şeyi varken bizlerin hiçbir şeyinin olmaması hiç adil değil!" dedi.

Üçü de oturdukları derme çatma evin içinde soğuktan sıcak bir köşe bulmak için eğilip bükülüyor, pozisyon almaya çalışıyorlardı. O an en büyük kardeş John bir ses işitti aniden.
'Küçük kardeşin haklı John. Bu sefalet hiç adil değil!' dedi aklında yankılanan ses.

John kafasını olumlu anlamda sallarken, "evet, adil değil." diye tekrarladı dışından.

Zorla yaktıkları ateşin pırıltısında kilo kaybetmiş kardeşlerinin soluk yüzüne baktı John. Ardından bu sefer ortanca kardeş Fanny lafa giren kişi olmuştu. "Babamız savaşta. Bu babamız için çok zorken biz burda bunları düşünmemeliyiz. Evet, Biz de zor durumdayız elbet ama kendimizden bir şeyleri seve seve de feda etmeyi bilmeliyiz."

'Seni aptal küçük.' John işittiği sesle kaşlarını çattı. Lakin bu somurtkan yüzü sese değil, kardeşine karşıydı. 'Siz kendinizden bir şeyler verip az harcama yapacaksınız da ne olacak?'

John, cebinden bir doları çıkardı ve kardeşlerine gösterdi." Her birimizin sadece bir doları var. Bunu orduya bağışlamakla büyük bir yardımda bulunacağımızı hiç sanmıyorum. Sizi bilmem ama ben kendime en azından bir çörek almayı gerçekten istiyorum!" dedi guruldayan karnına karşın sitem ederken.

Fanny de tereddütlü bakışlarla kardeşlerine baktı bir süre." Aslında ben de oldukça açım... Ama bu para hepimize yemek almaya yeter mi? "

Amy'in yüzü yemek lafıyla gülmüştü lakin parasızlık lafı açıldığında saniyesinde yüzündeki mutluluk düşmüştü.

'Paran yetmiyorsa o vakit doğrudan alsana. Hem iki sokak ötedeki marketin sahibi peşinizden koşamayacak kadar yaşlı.'

John bu düşünceyle başını kendine gelmek istercesine iki yana salladı. "Olmaz, hırsızlık kötüdür." diye fısıldadı kimsenin duyamayacağından emin olduğu bir ses tonuyla.

' Bu zamanda kim hırsızlık yapmıyor ki John? Kardeşlerine bak-.. ' John, bakışları umutsuzlukla yere düşmüş kardeşlerine baktı. 'Sen, sizin bu halde olmanıza sebep olan hırsızlardan biraz yemek alacaksın sadece. Bu sizin hakkınız.'

John aklına yatan bu fikirle ilk başta kaşlarını çatsa da fazla uzun sürmemiş diğer kardeşlerini umursamadan ayağı fırlamıştı. Ardından neredeyse yüz yıldır tadilat yapılmamış gibi duran çatlak duvarların bulunduğu aradan üstüne aynı eskilikte bir hırka ve sokakta şans eseri bulmuş olduğu kırmızı fularını sıkıca boynuna doladı. Lakin kapıdan ayrılamadan arkasından bir aceleyle koşup gelen Amy onu hırkasından yakalamıştı. "Nereye gidiyorsun böyle hiçbir şey demeden!"

John hiçbir detay vermeden yapacağı şeyi anlattı kendisinden cevap bekleyen küçük kıza cevap verdi. "Yemek almaya."

"Ama nasıl?"

"Bir bildiğim var şurada ! İçeriye geç ve beni bekle sen." diye fısıldadı yanında endişeyle kendisini çekiştiren küçük kardeşine.

Şeytan ise bu olanları seyrediyor , içinden sitemler ediyordu, 'Bir bildiği varmış. Hah! Ben söylemesem aklına gelecekti sanki.' dedi yüzünü asarken. 'Neyse artık... Sonuçta kötülük, bir ekip işidir.'

John, sonunda küçük kızdan hırkasını kurtarırken bir aceleyle dışarıya fırladı. Ardından aynı hızla vücuduna temas eden soğuğa aldırmadan hedefindeki dükkana yanaştı ve raflarda kendini boy boy gösteren sıcak, kokulu ekmekleri süzdü. 

"İki dolar..." dedi fiyatlara bakıp umutsuzca iç çekerken. 

Daha sonra bir an durup fırıncının camından basık salona baktı. İçerisi bir masanın üzerinde duran küçük bir lamba ile ocakta yanan büyük ateşin ışığıyla aydınlanıyordu. Birkaç adam önceden vermiş olduğu siparişleri alıyor, bazıları ise sadece bakınıyor ardından çıkıyordu. Alevler ise, üzerinde çengele asılı demir bir tencereyi takırdatıyordu. Aynı zamanda bir tür han olan bu fırıncıya iki kapıdan giriliyordu. Kapılardan biri sokağa, öbürü ise içi gübre dolu küçük bir avluya açılıyordu. John, sokaktaki kapıdan girmeye cesaret edemedi. Avluya süzüldü, bir an durakladı , sonra mandalı çekinerek kaldırdı ve kapıyı itti.

Fırının sahibi adam kapının açılış sesini duyunca hemen fırladı, " Hoş geldiniz, ne alırdınız?" diye seslendi.

John çekingen bir tavırla etrafını süzdü bir süre ardından fırıncıya çevirdi bakışlarını. "Ekmek..." dedi cebindeki bir doları çıkartırken. Çalmaktan korkuyordu John, bundan dolayı çıkmayacağını bilse dahi bir umutla diğer ceplerini de kurcalıyor para bulmayı umuyordu. Ama nafile...

"Neyse. " dedi adam umutsuzca ceplerinde para bulmak için kurcalayan çocuğa.

Ardından fırıncı çocuğa bir ekmek paketledi ve tezgahın arkasından uzattı, "İşte bir dolara ekmek." dedi paketi uzatırken.

John, bir dolara ekmek bulmanın sevinciyle  yorgunluktan kan oturmuş ayaklarını umursamadan kendisine uzatılan pakete doğru davrandı ve elindeki bir doları da adama bırakıp bulunduğu fırıncıdan fırlayıp evine doğru koşmaya başladı. Eskiliğinden aşağıya doğru kaymış hırkasının aksine yüzünde soğuktan acı çekmenin verdiği son derece dokunaklı bir görüntünün yanı sıra, oldukça belli olan bir memnuniyet ifadesi de vardı. Sonuçta hırsızlık yapmak zorunda kalmadan sıcak bir ekmek alabilmişti çocuk. 

Bu durumla birlikte kardeşleri de o geceyi karınlarını doyurarak atlatmış ve huzurlu bir şekilde uykuya dalmışlardı. Anlaşılacağı üzere o gün herkes mutluydu. Neredeyse herkes diyelim?..

'Yakalanıp mapushane köşelerinde çürüyesin. Zatüre, veba, cüzzam, hüzzap(?) , kalın bağırsak, ince bağırsak.. Her türlü hastalığa yakalanırsın UMARIM! Her tarafından böyle vıcık vıcık iltihaplar fışkırsın. Çürüm çürüm çürü! Ciğerlerin şişsin emi! Pis, mayası iyilikle bozulmuş cadı!' dedi Şeytan hem fırıncıya hem çocuğa sitemler yağdırırken. 

Ve bu serzenişin arasında bir kahkaha duyuldu meydanın ortasından. "Kötülüğün kazanmasına müsaade etmeyeceğimi söylemiştim Şeytan." Melek, kendisiyle gurur duyarcasına güldü.

Şeytan'ın suratı ise Melek'in aksine oldukça asıktı. "Kötülüğün kazanmasına vidividi müsaade etmezmiş vidividividi." kanatlarını açıp havalandı birden. "Ben kaybetmedim Melek. Hem bu işin içinde senin parmağın olduğunu anlamadım sanma!"

Tiksinir gibi bir eliyle iyiliği seçmiş olan çocuğu işaret etti. "Bu mayası bozuğun zekası yok. Unutma, kötülük zeka işidir. Bu geri zekalılar ne anlar kötü yolun hazzından ve eğlencesinden!"

Şeytan & Melek ||tamamlandı||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin