Bir hafta sonra artık kendimi daha iyi hissediyordum ve hastaneden çıkış zamanım da gelmişti. Aracına çarptığım kişi o günden sonra bir daha ziyarete gelmedi, sanırım vazgeçmişti beni bırakmaktan. Öğlene doğru tekerlekli sandalyeme oturdum ve bambaşka bir hayata ilk tekerlek itişlerimle girdim. Hastaneden çıkmak hemşirelerin yardımıyla çok basit olmuştu, peki ya bundan sonrasını nasıl devam ettiricektim. Hastanenin bahçesinde bir süre etrafıma bakınırken birinin bana doğru koşarak geldiğini farkettim. Uzun boylu ve kahverengi saçlı biriydi bu. Önüme geldiğinde bir süre konuşamadı ve hızlı hızlı soluklandı, bense hayretler içinde ona bakıyordum. Acaba o mu göndermişti? Ben kendimle soru cevap yapmaya çalıştığım sırada adam kendini toparladı ve az öncekinden daha düzenli nefes almaya başladı;
- Selin hanım sizsiniz, demi?
- Benim ama siz kimsiniz?
- Ben Ege, Yiğit' in arkadaşı. Sizi gideceğiniz yere kadar bırakmamı rica etti benden. Eğer kabul ederseniz evinize kadar ben ve şuan araçta bekleyen bir arkadaşım eşlik edeceğiz.
- Size nasıl güvenebilirim?
- A evet, evet haklısınız. Yiğit' i arayayım ben hemen, bir saniye.
O telefonu açıp Yiğit' i ararken bende onu inceledim bir süre. "O kadar da kötü birine benzemiyor aslında. Belki de uğraştırmayıp kabul etmeliydim". Beni bu düşüncelerden sıyıran hoporlöre verilmiş telefondan gelen sesti:
- Selin beni duyuyorsun diğilmi?
- E... Evet Yiğit bey, sizi duyabiliryorum.
- Tamam, güzel. Şimdi Ege ve Efe' yi seni almaları için yolladım. Üzgünüm kendim gelemedim çünkü işlerim var. Onların yanında kendini rahat hisset, zararsız insanlar ve lütfen gideceğin yeri çekinmeden söyle. Eğer bir şeye ihtiyacın olursa onlara söylemen yeter, ellerinden geleni yaparlar.
- Peki Yiğit bey.
- Ege seninle konuşalım...
Ege telefonu hoporlörden alıp yanımdan konuşmak için ayrıldı. Bense Yiğit' in dediklerini düşünüyordum. Bir ihtiyacım olicak olması kesindi. Tekrar yürüyene kadar her zaman birilerine ve bir şeylere ihtiyacım olicaktı. Tek başıma artık hayatımı eskisi kadar rahat sürdüremezdim derken arkamdan bir kuvvet hissettim. Ellerimle birden tekerlekleri tutup durdurmaya çalıştım ve kafamı kaldırdığım an tanımadığım biriyle göz göze geldim, işte o an sesimin aslında ne kadar çok çıkabileceğini farkettiğim andı. Öyle bir bağırmıştım ki adeta benim bile kulaklarım patlamıştı.
- İmdat! Yardım edin! Ege! Polis!
Yardım çığlıklarına ilk yanıt tabiki çok da uzağımda olmayan Ege' den gelmişti. Birden ellerimin bir el tarafından tutulduğunu farkettim ve yüzümü o tanımadığım insandan hızla önüme çevirdim. Ege' nin korkmuş ve ne olduğunu anlamaya çalışan yüzü tam karşımdaydı;
- Selin hanım, Selin hanım iyimisiniz? Niye bağırıyorsunuz?- Bu adam... Bu adam beni kaçırmaya çalıştı! Hiç polis yok mu?! Biri yakalasın onu?
- Selin hanım, sakin olun. O Efe, sakin olun.
- Ne?
Ben olayın verdiği şaşkınlık ve korkuyu üzerimden atmaya çalışırken Ege yanımıza gelen polislere her şeyin yolunda olduğunu anlatıyordu. Kafamı kaldırıp Efe' ye baktım, oda bana bakıyordu. Hızla kafamı bacaklarıma çevirdim ve artık ne korkuyor ne de şaşırıyordum. Aklım gene bacaklarıma ve bundan sonraki hayatıma gitmişti ve işte o an daha önce düşünmediğim ve aklıma gelmeyen yeni bir sorun beynime kurşun sıkılmış etkisi yarattı adeta. Evinin kirasını bile zar zor ödeyen ben, fizik tedaviye nasıl gidebilecektim? Düşüncelerimi dağıtansa Efe' nin Ege' ye "ben gidiyorum, gelirsiniz sizde," demesi oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Mucizenin Hikayesi ☆
Teen FictionHer şeyini kaybederek umudu kırılan Selin' in yeniden hayata ve hayallerine kanat çırpışının hikayesi.