Ender'den
Müzik kutusunu tekrar tekrar başa sararken bir an önce Yusuf'un gelmesini diliyordum. Kendimi, kontrolü elimde tutmak için telkin ediyordum.
Saat geç olmuştu, kızımız mışıl mışıl uyuyordu ve Yusuf da duş alıyordu. Tek yapmam gereken Yusuf'un çıkmasını beklemekti sonra içimdeki diğer tarafa bırakabilirdim işi.
Banyonun kapısının kilit sesi odada yankılanırken bakışlarımı o tarafa çevirdiğimde gördüğüm Yusuf'la dudaklarımı yaladım ve artık kontrolü diğer tarafıma verdim.
Yusuf, odada bulunan aynanın önüne geçerek saçını tararken arkasında duruyordum ve onu izliyordum.
Aynada bir süre onu izledikten sonra kendimle göz göze geldiğimde gözlerimin kahverengiden sarıya döndüğünü görmüştüm. Bu halimi sevmiyordum, sevemiyordum.
"Yusuf, yardım et."
Muhtemelen az önce benden bir çift laf bekliyordu ve aynaya bakarken kendini sakinleştiriyordu.
Yusuf arkasını döndüğünde gözüme direkt çarpan boynuna yöneldim.
"Yavaş olsana ya!" diye mızmızlanırken nefeslerim kesikleşmeye başlamıştı. Durmam gerekiyordu.
Bir anda karnıma vuran sancıyla boynunu sertçe ısırdım.
"Hey!"
Kendime karşı koyarak geri çekildiğimde "Özür dilerim." diye mırıldandım.
Kelimeler artık kafamın içine çarpıp çarpıp bana dönüyordu. Başımı ellerimin arasına alırken bir taraftan da saçlarımı çekiştiriyordum. Acı çok fazlaydı bu sefer, dayanamayacak gibiydim. Bu yüzden yere çöktüm ve nefes alma ihtiyacıyla ağzımı aralarken üstümdeki kıyafeti çekiştiriyordum.
"S-sarılayım mı?" diye korkarak sormuştu. Kahretsin, yine onu korkutmuştum.
Normalde bu kadar şiddetli geçmezdi ve acı çok hissetmezdim ama daha önce de bir kere böyle olmuştu. O zaman Yusuf ne olduğunu anlamayarak panikle yaklaşmıştı ama bu sadece içimdeki canavarı harekete geçirmiş ve ona zarar vermiştim. Hatta gözünün altında hâlâ bir çizik izi duruyordu.
Sorusuna karşılık kafamı hızla olumsuz anlamda sallarken sakinleşmeden onu yanıma yaklaştırmamam gerektiğini biliyordum.
Gözlerim sımsıkı kapalıyken kendimi zorlayarak diğer odaya geçmek istediğimden kapıyı arıyordum ama bunun için yeterli gücü ne ayaklarımda ne de gözlerimde bulabiliyordum. Gözlerimi açarsam her şey daha kötü olacaktı, hissediyordum.
Kapı kolunu bulmamla titreyen elimle hemen açarak karşıdaki odaya girecekken ellerimi tutan ve etrafıma sıkıca sarılan kolları hissettim.
"Güvendesin."
Güvendeydim ama içimdeki canavar bunu inkar etmekte gecikmedi. Kafamı istem dışı bir şekilde arkadaki bedeni yaralamak adına geriye atmıştım, bunu ben yapmıyordum.
"B-bunu ben yapmadım. Özür dilerim, özür dilerim. İyi misin?"
"Bir şey olmadı bana, sakinleşmeye çalışmalısın. Düşün."
"Neyi?"
"En sevdiğin şeyi."
"Şarkı söyle." dememle hızlı hızlı bir şeyler mırıldanmaya başlamıştı.
Sesini duymamla vücudumun gevşediğini hissederken canavarı kovmuştum. Gözlerimden yaşlar düşerken konuştum:
"Ben bir c-canavarım."
"Hayır, canavar falan değilsin. Sen sadece benim Ender'imsin."
Gözlerimin renginin mora döndüğünü hissederken Yusuf kollarını gevşettiğinden ona döndüm yüzümü. Elimin birini yanağına yerleştirdiğimde kafasını elime yaslamıştı ve gözümün renginden anladığı için bana uyum sağlayacak bir şekilde konuştu:
"Artık sevgi yapma vakti."
"Evet, sevgi yapalım Yusufçuk."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bileklik [Mpreg (bxb)]
Short Story[Tamamlanmıştır (×23)] "Ben anne ya da baba olamam, ben bunu öğrenmedim. Benim gibi biri daha yetişmemeli burada." İyi okumalar,