•itiraf

2.2K 76 42
                                    

nisa'dan

ogeday'ın kapıyı açar açmaz beni çekmesiyle kendimi onun kollarında bulmuştum. ne olduğunu daha anlamlandıramazken "hiç gelmeyeceksin sandım." deyip omzumdan öpmeye başladı. çok yoğun bir şekilde içki kokuyordu. iki elimle sırtından destek alıp kendimi ondan geri çektim. "ogeday ne oluyor? kedilerim nerede?" deyip ondan sıyrıldıktan sonra salona doğru ilerledim. kedileri telaşlı bir şekilde aramaya devam ederken salonda da onları bulamamıştım. ayakta zar zor duran ogeday'a dönüp tekrar "kediler nerede, nasıllar?" deyip endişeli gözlerle, sitem dolu bir şekilde bağırdım. dengesini duvara yaslanarak anca kurabilip "uyuyorlar." dedi. hızla yanına gittim, kollarından tuttuğum gibi onu sarsmaya başladım. "iyiler mi, ogeday?" deyip onunla kayan gözlerine rağmen göz teması kurmaya çalıştım. tam o sırada bir diğer odadan bana doğru koşan kedilerimin sesleri geldi. çömelip ikisine de kollarımda yer açtım. boyun girintime kendilerini sürüp duruyorlar, patilerini burnuma doğru tutuyorlardı. içimdeki akıl almaz endişe diner dinmez iyi olduklarından emin olmak için vücutlarını hızlı bir şekilde kontrol ettim. bir sorun görmeyince içimden onlarca kez yaratıcıya şükür ettim. korkudan ayaklarımın bağı çözülmüştü. ogeday'da o sırada daha fazla âdete enkaza dönüşmüş olan vücudunu taşıyamamış olacak ki duvara yaslanarak yere yığılmıştı. ben de kendimi ogeday'ın karşısındaki duvara bırakıp ritimsiz atan kalbimin kendine gelmesini bekledim.

ogeday'dan yarım saat önce aldığım mesajla beynim alabora olmuştu. bir hışımla bihter'den çıkıp evimize gelmiştim. yol boyunca aklıma binbir türlü kötü şey gelmişti. mesaj olarak "kedilerin durumu kötü." yazmış sonrasında ardı sıra yazdığım onlarca mesajdan hiçbirine dönmemişti. onlara en ufak bir şey olsa asla kendimi affetmezdim. zangır zangır titremesini engel olamadığım ellerim kedilerimle özlem giderip onların iyi olduğunu emin olunca sonunda dinginlenmişti. derin derin nefesler alıp durumun sandığım gibi olmadığını emin oldum. kedilerden gözlerimi ayırıp etrafa bakındım. salona kafamı uzatınca yerde sayamayacağım kadar boş içki şişesi olduğunu farkettim. koltuklar kediler tarafından çizilmiş çekmecelerin içindeki çoğu şey etrafa saçılmıştı. ben gittiğimden beri neler olup bittiğini kafamda oturtmaya çalışırken gözlerim tekrar karşımda duran ogeday'ı bulmuştu. hafif uyuklar halde ellerini iki yana açmış, üstündeki kıyafetine büyük ihtimalle içki döküldüğünden ıslanmış tenine yapışmıştı. belli ki dengesine hakim olamayacak kadar içmiş, kendini kaybetmiş parkelere yapışmıştı. onu o halde ayrıntılı inceleyince durumun vahametini daha iyi kavramıştım. ogeday, ne olursa olsun içkinin bu kadar dozunu kaçırmazdı. onca zaman ilk kez onu bu halde görüyordum. her zaman güçlü duran bu adamı, bu kadar çaresiz görmeyi kabullenemiyordum. tekrar gözlerim dolmaya başlamıştı. sesim titrek bir şekilde "ogeday, sen ne yaptın?" dedim. kafasını uzun uzun yana sallamaya başladı. ne kadar içmişse başını kaldırıp sesin geldiği yönü seçemiyordu bile. ağır ağır güçlükle konuşarak "geldin." dedi. sonra sesi iyiden iyiye kısılıp "geldin." diyerek sayıklamaya devam etti.

göz yaşlarımı silip kendimi toparladım. karşımda bu kadar dağılan biri varken ben, ikimiz için de güçlü olmalıydım. kedileri üzerimden alıp yere bıraktım. ogeday'a yaklaşıp başını iki elim arasına aldım. "ya gelmeseydim? bu kadar içilir mi ogeday?" dedim. tekrar belli belirsiz güçlükle anlayacağım şekilde sayıklamaya başladı "kediler iyi, kediler iyi." diyordu. yaşadığım art arda gelen duygu yoğunluğuna daha fazla mücadele edemeyip hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. ağır ağır konuşmaya devam ediyordu. kurmaya çalıştığı cümleleri zar zor tamamlayabiliyordu. "ağlama, ağlama. kediler iyi." ellerimi yüzünden çekip karşısına oturdum. öylece durup cümlelerini tamamlamasını göz yaşlarımı hakim olamayarak bekledim. sözleri bitip ağır ağır yutkununca tekrar bir elim yüzünü buldu. "neden öyle yazdın o zaman? hatırlıyor musun bana mesaj yazdın ogeday. kedilerin durumu kötü diye." kafasını yasladığı duvardan kaldırdı. "seni çok özlediler, mutsuzlardı." dedi. birden yanındaki dış kapıya art arda sertçe vurup "her çalınca sen zannettiler. benden..." cümlesini bu sefer güçlükle de olsa tamamlayamadı. uzunca devam etmesini bekledim ama konuşmuyordu. çaresizce yüzünü sarsıyor cevap bekliyordum ama o, şu an cümle kurmayı geç kafasını vücudunda taşımaktan bile acizdi. "böyle olmaz." deyip ayaklandım. gözlerimi uzunca yumup derin nefesler aldım. kendimi ikaz eder şekilde "ağlama, güçlü kal. bizim için." dedim. tüm gücümle yere çökmüş bu koca cüsseyi kaldırmak için çabaladım. sımsıkı sarılıp bedenini yerden ayırdım ama onu kaldırmam için yeterli değildi. ogeday'a bakıp "bana yardım et." dedim. biraz daha çabaya girince yine başarısız olmuştum. kafamı göğsüne yaslayıp kalmış olduğum bu çaresiz durumuma ağlamaya başladım. yalvarır şekilde "lütfen." dedim. eliyle yüzümü avuçladı. "şş..şş..şş ağlama, sen." dedi. elleriyle duvardan destek alıp kendisini kaldırmam için bana yardımcı oldu. onunda desteğiyle doğruca banyoya yöneldim.

AYRILIKTAN MEDET  || OGNİSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin