Bu hikayenin yazarı venuavenus olup, hikaye ile ilgili tüm haklar kendisine aittir.
Hikayeye başlama tarihinizi buraya yazabilirsiniz <33
*
"Prolog"
"Neden kendimizi korumak için bunu yapmak zorundayız ki?" diye sordu hışımla Yugyeom, ancak söylenmesine rağmen kaşıktaki şurubu hızlıca içip Jisoo'ya vermişti. Henüz on altı yaşında olsa da, bir alfa olmanın özgüveniyle konuşuyordu ve bu Jungkook'un derin bir iç çekmesine neden olmuştu kendisine verilen şurubu içmeden önce. Çünkü Yugyeom kendisinden üç yaş küçüktü ama ondaki özgüven hiçbir zaman kendisinde var olmamıştı.
Bunun tamamen omega oluşuyla alakası yoktu üstelik, fazla korkak olmasa belki o da Yugyeom gibi vampirlerin kafasını kopartmak isteyebilirdi. Belki. Hayır, bir vampiri gördüğü anda ağlayarak dizlerinin üzerine çökeceğini biliyordu, bu yüzden güçlenmek ya da daha cesur olmak gibi hayallere dalmadı bile. Kendisi de kaşığını Jisoo'ya verdi Yugyeom'un aksine teşekkür edip, sürü şifacısının kızı olan bu betayı severdi Jungkook. Jisoo kendisine kısaca baş sallayarak yanlarından ayrıldığındaysa yargılamadı genç betayı, her seferinde Yugyeom'un söylenmelerinden bıktığı, baygın bakışlarından ve kaşıkları aldığı gibi gitmesinden fazlasıyla belliydi.
"Çünkü bir kan emici için efor sarfetmeye bile değmez."
Arkalarından gelerek yanlarına katılan Minki, daha ilk anda sesini duymasıyla heyecanlandı Jungkook. Gözlerini ürkekçe ona doğru çevirdiğinde, kolunu Yugyeom'un omzuna atmış bir şekilde sırıttığını görmüştü. Yutkunarak gözlerini kaçırdı, şimdi kalbi daha da hızlı atıyordu o düzgün dişleri gördüğü için.
Minki sürü alfasının oğluydu, hatta sürünün bir sonraki alfası olması bekleniyordu. Ayrıca Jungkook da ona umutsuz bir şekilde âşıktı. Kendisini çaresizce fark etmesini bekliyor ama asla bir adım atamıyordu Minki'ye. Çünkü onun etrafındaki birçok güzel omega, geride durması için yeterliydi Jungkook için. Onlar varken hiç şansının olmadığının farkındaydı. Ayrıca Minki'nin dişi omegalara karşı daha ilgili olduğu da belliyken ona hislerini açmak tamamen aptallık olmaz mıydı?
"Ama sen onlardan birkaçının kafasını kopartmışsın!" diyerek neredeyse haykıran Yugyeom, Jungkook'u kendisine getirdi ve Jungkook girdiği transtan çıkıp Yugyeom'un kolunu dürterek, "Ben gidiyorum," dedi sessizce. Öyle sessizdi ki, Yugyeom kendisini duymamıştı.
Jungkook bunu umursamadı ve başka bir şey söyleme gereği gereği duymadan, arkasını dönerek yürümeye başladı. Ta ki Yugyeom onun yanlarından ayrıldığını fark edip, "Jungkook, nereye gidiyorsun?" diye arkasından seslenene dek. Jungkook'un adımları duraksadı, ardından gözlerini sıkıca yumarak sıkıntılı bir iç çekti. Fark edilmeden tüyme planları suya düşmüştü Yugyeom sayesinde.
Dudaklarına beceriksizce bir gülümseme yerleştirerek topuklarının üzerinde geriye döndü, ardından, "Yorgunum, dinlenmek istiyorum," dedi normal tutmaya çalıştığı sesiyle. Ancak Minki'nin yeşil gözleri tam üzerindeyken konuşmakta güçlük çekiyordu ve sesi titremişti.
"Ama göle gidecektik?"
Yugyeom'un talepkâr sorusu yüzünden sabır dilenircesine gözlerini gökyüzüne çevirdi ve kendisini sakin kalmaya zorladı. Onun herhangi bir suçu olmamasına rağmen, kendisine dik dik bakan Minki yüzünden gerilmiş hissediyordu Jungkook. Neden durduk yere öyle baktığını da bilmiyordu üstelik, bir hata mı yapmıştı farkında olmadan?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐋𝐨𝐯𝐞 𝐁𝐨𝐫𝐧 𝐎𝐟 𝐁𝐥𝐨𝐨𝐝
Fanfiction"Bakalım kızışma dönemindeki bir omegayı, aptal alfalar kadar tatmin edebilecek mi bir vampir." --- Vampirler ve kurtlar arasındaki anlaşmazlığın en büyük nedenlerinden birisi, vampirlerin de omegalara fazlasıyla düşkün olmasıydı. Daha doğrusu kanla...