"Zamanın Görünmez İpi"

1.2K 118 8
                                    

"Zamanın Görünmez İpi"







"Jungkook, uyan."

Jisoo, tedirginlikle büyük yatakta yatan ve kokusu odayı resmen sarmış olan omega arkadaşını sarstı bir kez daha. Gözleri odada aceleyle gezinirken, tüylerinin ürperdiğini hissedebilmişti çünkü odada bir tabut vardı?

Büyük, gerçekten fazlasıyla büyük olan oymalara sahip ahşap yatak, odanın içerisinde büyüklüğüne rağmen yer kaplamamış sayılırdı. Çünkü o ahmaklar uyumasalar bile zevklerine ve lükslerine o kadar düşkünlerdi ki, ev kocaman olduğu gibi her şey ya antika değerinde, ya da son modeldi.

Odanın içerisine açılan kanatlı koyu kahverengi cilalı kapının sol tarafında kalmış, tabut için ayrılan özel bir alan vardı ve tabutun altından yükselen, oldukça kalın olan soluk renkli beyaz mermer detayı yüzünden de suratını buruşturarak bakmıştı beta o kısıma. Üzerinde haç işareti olan cilalı siyah tabut açık duruyorken, içerisi komik derecede konforlu gözüküyordu. Üstelik etrafına dizilmiş olan, insan uzunluğundaki şamdanlar varken, mumları da yanar vaziyetteydi.

Gündüz vakitlerinde olsalar bile, ağır kadife kumaşa sahip bordo renkli perde kenarlıkları sıkıca kapatıldığı için, odayı aydınlatan mumlar dışında başka bir şey olmadığından, içerisi kasvetli, insanın içini boğan auraya mahkûm olmuştu.

Odanın sağ kısmını boydan boya kaplayan, zaten koyu renkli olan ahşap dolabın, bu karanlıktan dolayı tamamen simsiyah bir renge bürünerek bu ağır havayı daha da ağırlaştırdığından bahsetmiyordu bile Jisoo. Ancak ölümün resmen bu odaya sinmiş olduğu, hiçbir şekilde gözardı edemeyeceği gerçekler arasındaydı.

Ev, genel olarak karanlık bir aurayla dolmuştu ama sanki bu oda, evin rahmiydi. Asıl karanlık buradan doğuyor, etrafı boğucu bir hâle getiren kasvetli aura, tam da buradan başlıyordu etrafa yayılmaya.

Kızgınlığa girmek üzereymiş gibi kokusu fazlasıyla ağırlaşmış olan arkadaşını bir kez daha sertçe sarstı Jisoo, onun nasıl bu duruma düştüğünü sorgulamıyordu şimdilik. Şu an yalnızca düştüğü durumdan kurtarmalıydı arkadaşını.

Jungkook, omzundan vücuduna yayılan sarsıntı yüzünden huzursuzlukla gözlerini araladığında, "Sonunda," dedi Jisoo kısık bir sesle.

Jungkook, koluna asılarak yatakta doğrulmasına yardımcı olan arkadaşının yardımını geri çevirmeden yatağa oturduğunda, uykulu gözlerini ovuşturarak, "İyisin," dedi solgun bir sesle. "İyisin, bir şeyin yok."

"Beni dert etme," dedi Jisoo hızlıca. En başından beri tesadüf eseri siyah eşofmanının cebinde kalmış olan hapı çıkartıp ona uzatırken, "Al," dedi. "Bunu iç, kızgınlığa girmeni engelleyecek."

Eğer gece başkasının evine giderken ceplerini bu hapla doldurmamış olsaydı, annesinin onu ilaçları vermesi için gönderdiği yere gitmemiş olsaydı, şu anda Jungkook'un kızgınlığa girmesini engelleyemeyecekti. Ve işte o zaman başları belaya girerdi.

Jungkook, kendisine uzatılan kırmızı renkli yuvarlak hapa baktı, ardından bakışları hızlıca Jisoo'ya döndü. Bu hapların ne işe yaradığını gayet iyi biliyordu ve Jisoo bunları içmesini mi istiyordu?

"Bakma öyle, Jungkook. Buna mecburuz."

"Bunu kabul edemem," dedi Jungkook da kesin bir sesle. "Kızgınlığımı burada geçirmeyi bile kabul ederim, ama doğurganlığımı tehlikeye atacak bir ilacı asla içmem."

Jisoo yatakta onun yanına oturarak, sıkıntılı bir ifadeyle baktı arkadaşının gözlerine. Bunu yapmayı onun da istemediği son derece belliydi. "Buna mecburuz," dedi tekrardan. "Hem ilacı ilk kez alacaksın, sorun yaratacağını sanmıyorum."

𝐋𝐨𝐯𝐞 𝐁𝐨𝐫𝐧 𝐎𝐟 𝐁𝐥𝐨𝐨𝐝Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin