"Ölümün Elçileri"

869 109 16
                                    

"Ölümün Elçileri"






Anlatılanlara göre, vampirlerin lanetli olduğu söylenirdi. Kim bunu neden, niye söylemişti, bilmiyordu Jungkook. Fakat katılmadığı aşikârdı. Zamanın sürekli yukarı çıkmaya zorladığı bir merdivende, tenleri asla eskimeyen yaratıkların sadece ve sadece büyülü bir güzelliğe sahip olduğuna katılabilirdi ancak.

Evet, bir merdivendelerdi, durmadan yukarı çıkmak zorundalardı ve geri gitmek gibi bir şansları yoktu. Merdivenin sonundaysa kendisi gibi olanları ölüm bekliyordu fakat vampirler için aynısı geçerli değildi.

Ölümsüz oldukları için kim onları suçlayabilirdi? Katil olmaları, pekâlâ onları suçlamak için yeterli bir olaydı. Fakat her katile sürekli lanetli muamelesi yapılmazken, hatta mahkemelerde giydirilen hüküm bile güzel suratlara ve düzgün giyimlere göreyken, vampirler neden sürekli lanetlendiğini duymakla hüküm giymişti?

Jungkook'a göre Taehyung çok güzeldi, giyim konusunda bazı eksiklikleri olsa bile sadece hayatta kalacak kadar kan tükettiğinde, onu herhangi bir şeyle suçlayamazdı. Muhtemelen kızgınlığa girmek üzereyken düşünmesi gereken şeyler bunlar değildi fakat, "Ölümsüz olduğun için teşekkür ederim, Taehyung," dedi saçma olmasına aldırmadan, kolları onun boynuna sıkıca dolanmış şekilde ve onun kucağında hızla dağın eteklerinden yukarı doğru çıkarlarken.

"Küçük kurtçukla bir şekilde üzerimde kafa patlatacağı yakınlığa ulaşmamız oldukça hoş, ama şu an kokusunu bastırmaya odaklansa hiç de fena olmazdı."

Evet, Taehyung haklıydı. Çünkü yine kuvvetle muhtemel, vampirlerin başında durduğu sürü çoktan dağılmıştı ve ormanın içinden yükselen alfa feromonları kendi hayal ürünü falan olamazdı. Jungkook da tam bu yüzden, "Yapamam," dedi düz tutmaya çalıştığı, uyuşmuş sesiyle. Burnunun ucuna tek zerre değecek olan feromon, doğası gereği ona feromonlarını salgılamasını emrederdi. Ki Jungkook, şu anda kokuları net bir şekilde alabiliyordu.

"Tamam," dedi Taehyung gülerek. "Hiç sorun değil."

Fakat sinirleri epey bozulmuştu çünkü kendilerini durmadan takip eden birkaç alfa varken, diğer vampirlerin ne halt ettiğini merak ediyordu. Yine de zihnindeki öncelik, şaşırtıcı olmayacak şekilde kucağındaki kurda aitti. Kendisine sıkıca sarılması bu kez korkudan falan değildi, hissedebiliyordu bunu Taehyung. Bir de ölümsüz olduğu için teşekkür etmesi vardı ki, bunun hakkında şu an düşünmeyi reddediyordu. İlk önce onu eve götürecek, sonrasındaysa kontrolden çıkmış diğer sürüye müdahale edip, Jungkook'un yanına geri dönecekti.

İçinden kıs kıs güldü. Çünkü sonrasında küçük kurtçuğuyla ilgilenmek, çektiği tüm şu saçma uğraşları Taehyung'a bir güzel unutturacaktı.

"Korkuyorum, Taehyung."

Onun gerçekten ürkmüş ses tonunu duymasıyla, "Biliyor musun, Jungkook?" dedi Taehyung eve doğru son hızda koşmaya devam ederken. Kolları sıkıca Jungkook'un belini sarıyordu ve gözleri kısık bir şekilde koştuğu ağaçlık alanı tarıyordu bir yandan. "Sen sıkıcı hayatıma renk kattın, tüm bu koşturmaca beni biraz olsun eğlendiriyor ve ben korkmuyorum. Neden sence?"

"Çünkü sen çok güçlüsün," diye fısıldadı Jungkook burnunu onun sağ omuzuna yaslayarak.

"Evet öyleyim, bebeğim. Ama sen korkarsan bu hiç eğlenceli olmaz, neden sence?"

Bir anaokulu öğretmeni gibi olabildiğince yalın, olabildiğince sakin bir ses tonuyla konuşan Taehyung'a, "Neden?" diye sordu tekrar fısıldayarak.

"Çünkü seni herhangi bir şeyin korkutmasına ve üzmesine tahammül
edemediğimi fark ettim."

"Tamam, korkmayacağım."

𝐋𝐨𝐯𝐞 𝐁𝐨𝐫𝐧 𝐎𝐟 𝐁𝐥𝐨𝐨𝐝Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin