20. BÖLÜM
Yürüyordum. Nereye gittiğimi dahi bilmeden öylece yürüyordum. Bir başıma, yapayalnız. Yavaş adımlarla devam ediyor, bulunduğum yeri keşfetmeye çalışıyordum. Burayı tanıyordum ama sanki zihnimin nerede olduğumu çıkaramaz gibi bir hali vardı. Deniyordum, çabalıyordum fakat bir türlü çözemiyordum. Üstüne bir de etrafıma yayılan sis bulutları görüş alanımı resmen engelliyordu. Durup görebilmek için gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. Hiçbir faydası olmadı. Sis bulutu her yeri kaplıyordu. Çıplak ayaklarımla yerdeki soğuk fayansları adımlamaya devam ederken aslında bulunduğum yerin bir koridor olduğunu fark ettim. Bembeyaz duvarları ve siyah kapıları olan ürkütücü bir koridor.
"Bırakın beni!"
Duyduğum çığlıkla hızla arkamı dönüp, sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştım. Fakat etraf öylesine buğuluydu ki sesin kaynağını bulamadım.
"Bırakın beni!"
Aynı ses çok daha tiz bir şekilde bana ulaştığında ellerimle kulaklarımı kapattım. Sanki cam bir masanın çizilmesi kadar rahatsız edici bir sesti bu. Kulaklarımı kapatmak bir işe yaramadığı gibi ses de artarak devam etmişti.
"Hayır! Bırakın beni!"
Küçük bir çocuğun çığlıydı bu ve artık kendime daha fazla hâkim olamadım. O küçük çocuk her kimse ona yardım etmek istiyordum. Ayaklarıma hâkim olamayarak sesin geldiği tarafa doğru hızla koşarken, sis bulutları gitgide yok olmaya başladı. Nefessiz kalarak koşmaya devam ediyordum ama bir türlü sese ulaşamıyordum.
"Gitme!"
Ses bu kez tüm koridoru kaplayarak, kulaklarıma titrek bir şekilde ulaşınca adımlarımı daha da hızlandırdım. Onu bulmak, yardım etmek istiyordum ama bir türlü bulamıyordum. Olmuyordu. Ses yine birdenbire kesilirken bu kez çığlıkların yerini hıçkırıklar almıştı. Küçük çocuk ağlıyordu. Onu bulmalıydım! Onu bir an önce bulmalıydım! Yönümü değiştirip koşmaya devam ettiğimde o ağlayan küçük çocuğa daha çok yaklaştığımı fark ettim. Köşeyi döndüm, işte şimdi tam karşımdaydı. Yüzünü görmediğim insanların kucağında çırpınıyor, onu bırakması için adeta yalvarıyordu. Koridorun sonundaki beyaz bir ışığa doğru bakarak bağırıyor ve sürekli aynı şeyleri söylüyordu.
"Bırakın beni! O benim annem! Bırakın beni!"
Ona yardım etmek, onu bu çileden, acıdan kurtarmak istedim. Küçük çocuğa doğru yaklaşırken her şey daha da netleşmeye başladı. Küçük çocuğu tanıyordum. Bu yüz hatları çok ama çok tanıdıktı. Her adım attığımda küçük çocuk büyüyor ve genç bir kıza dönüşüyordu. Sonunda onun yanına ulaştığımda ise aslında tutulan kolların bana ait olduğunu fark ettim. O çırpınan, çığlık atan, ağlayan küçük kız bendim. Şimdi olduğum yerde ben çırpınıyor ve beni bırakmaları için neredeyse yalvarıyordum. İşe yaramıyordu. Beni bırakmıyorlardı. Sanki ışığa doğru giden o kadını görmemi istemiyorlarmış gibi koluma yapışmış, beni daha çok kendilerine çekiyorlardı. Beni tutan kişilere dönüp baktığımda gördüğüm simalar daha da çok ağlamama, çığlık atmama neden oldu. Bana bunu yapamazlardı. Onu görmeye bu kadar yaklaşmışken beni bırakmalıydılar. Bağırdım, daha çok bağırdım. Beni duyması için, geri dönmesi için defalarca bağırdım.
"Gitme... Lütfen, gitme... Anne, gitme."
Göz kapaklarımı yavaşça aralarken odadaki loş ışık gözlerimi almış ve beni rahatsız etmişti. Yatmadan önce lambaları açık bırakmış olmalıydım. Olan biteni anlamak için yatağımda doğrulurken saç diplerimin terden ıslandığını fark etmem birkaç saniyemi aldı. Etrafımdakileri daha iyi seçebilmek için gözlerimi kırpıştırdığımda bir çift yeşil gözün bana korkuyla baktığını gördüm.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUTUP YILDIZI 1
Teen FictionKUTUP YILDIZI SERİSİNİN İLK KİTABI 'KUTUP YILDIZI 1 YENİDEN WATTPAD'DE SİZLERLE!