10. BÖLÜM
"Yalnızlık Allah'a mahsustur," derdi Sevda Hanım her öğüt verdiğinde. Bu sözün benim için ne tarafa çekilmesi gerektiğini hiç anlamazdım çünkü kendi yalnızlığımı yaratan bir tarafım vardı. Ördüğüm duvarları aşıp ne ben zıplayabiliyordum, ne de başkaları o duvarın arkasında kalan kişiye bakmak istiyordu.
Yanaklarımın içine doldurduğum soğuk havayı dışarı üflerken merdiven basamaklarını saymaya devam ettim. Dokuz, on, on bir... Hadi bir kez daha başa saralım. Bir, iki, üç... Etrafta bir gören olsa, Allah aşkına! Ne yapıyor bu kız? diyebilirdi. Yalnızlığımla şu lanet olası öğle arasının bir an önce bitmesi için çareler tüketiyordum ve bunu merdiven basamaklarını sayarak halletmeyi düşünüyordum.
Bacaklarıma sarmış olduğum paltomun cebinden telefonu çıkarıp saati kontrol ettiğimde öğle arasının bitmesine hâlâ on beş dakika vardı. Biraz önce de on altı ve onun öncesinde de on yedi dakika... Öğle arasına girdiğimizden bu yana kendime sığınacak bir liman arar gibi etrafta tek başıma dolanıp durdum. Gökçe bugün okulda değildi ve neden gelmediğini de bilmiyordum. Numarası olmasına rağmen mesaj atacak cesaretim de yoktu. Gökçe okulda olmadığı için Can da benimle takılmak yerine Oğuz'un peşine düşmüştü. Aslında çok yakın arkadaş olduklarını bugün öğrenmiştim.
Gökçe'nin okulda olmaması beni tedirgin etmekle birlikte ne yapacağımı bilemez bir hale sürüklemişti ve bu sadece öğle arasında değil tüm teneffüsler boyunca sürmüştü. Teneffüslerde sınıfta kalıp defterime bir şeyler karalayarak ya da kitap okuyarak vakit geçirmiştim ama öğle arasında sınıflar kilitlendiği için soluğu burada, üst sınıfların ve aynı zamanda kütüphanenin bulunduğu katın merdivenlerinde almıştım. O kadar şanssız bir insandım ki temizlik olduğundan dolayı kütüphane de bugün kilitliydi. Dibe batmış bir vaziyetteydim. Çok ezik ve aynı zamanda çaresiz hissediyordum.
Gökçe okulda olmadığı için tek başıma kafeteryaya inip aylak aylak etrafta dolanmak istemedim. Senem evdeyken her defasında yanına gidebileceğimi söylüyordu ama okulda birbirimize iki yabancı gibiydik. Sadece selamlaşıyor ya da gülümsüyorduk. Elbette onun yanına gidebilirdim ama çevresindekiler rahatsız edici, dedikodu meraklısı kızlardı. Demir'in grubundan söz etmiyordum çünkü birkaç gündür Damla ve Senem onlara da pek yaklaşmıyordu. Nedenini bilmesem de bir şekilde Demir'den uzak durduğu için memnundum.
Senem'in yanına gidemediğim gibi diğerlerinin yanına da yaklaşamıyordum. İşin kötü tarafı sınıfımdan bir Allah'ın kulu da benimle konuşmaya tenezzül etmiyordu. Dışarıdan çok soğuk biri gibi görünsem de çevremde olabilecek birkaç kişiye benim de ihtiyacım vardı. Bazen kendime soruyordum. Başkalarına karşı çok mu sert görünüyordum? Oysa yetimhanedeyken küçük çocukların sevdiği ablalar listesinde en üst sırada yer alırdım. Dibimden hiç ayrılmazlardı. Maalesef ki unuttuğum asıl gerçek artık yetimhanede olmadığımdı. Burada hayat farklıydı. İnsanlar farklıydı, tavırlar farklıydı, arkadaşlıklar farklıydı ve en önemlisi duygular farklıydı. Yine de kimseye karşı bir kötülüğüm dokunmamıştı. Hatta Damla faktörüne bile gıkımı çıkarıp tek bir kelime dahi etmedim. Buna rağmen neden kimsenin benimle arkadaşlık kurmak istemediğini anlamıyordum. Yalnızlığı çoğu zaman severdim ama şimdi, bu şekilde bir ezik gibi tek başıma oturmak hiç hoşuma gitmiyordu.
Senem gibi değildim. O, bir şekilde insanları kendine çekip, iletişim kurmayı başarabiliyordu. Bense pısırık, korkak olandım ve belki de bu yüzden beni gözden çıkarıyorlardı. Tüm cesaretimi toplayıp onların yanına giden taraf ben olmalıydım belki de. Bir "Merhaba," demekten ne zarar gelirdi ki? Ne kadar kötü olabilirdi? Ah! Kimi kandırıyordum? Elbette bunu yapabilecek cesaretim yoktu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUTUP YILDIZI 1
Fiksi RemajaKUTUP YILDIZI SERİSİNİN İLK KİTABI 'KUTUP YILDIZI 1 YENİDEN WATTPAD'DE SİZLERLE!